Keşfetmen Dileğiyle…

Bu sadece basit düşüncelerimden biriydi. Basit dememin nedeni kendimi bildim bileli her günüm böyle düşüncelerle dolu olduğu için.

nr1’da Nil Karaibrahimgil’in bir şarkısı çalıyordu, “Hadi İnşallah”, ve şarkıda şöyle diyordu, “Onu ilk gördüğümde dedim benim olsa aşkımız yıkılırdı.” Yani çok çok güzel yaşardık aşkı, her anımız aşk dolu geçerdi … Ya dedim nasıl ? Filmin görüntüleri geldi aklıma yakışıklı popüler bir çocuk ve normal bir kız. Gerçekten hemen deliler gibi aşık mı olmuştu yani yoksa yakışıklı ve popüler oluğu için mi böyle hissediyordu.

Nasıl ölçülebilirdi aşk dedim kendi kendime 😀 Ha ha ! Fedakarlıklar geldi aklıma heralde en büyük fedakarlığı yapan kişi, en çok aşık demek oluyordu !

Sonra dedim ki “yahu bu neyin kafası, her şeyi ölçmeye çalışıyoruz!”. Zamanı ölçüyoruz mesela sırf kontrol edebilmek için. Yani biz ölçerek kontrol altına alabildiğimizi sansak da.. Oysa ZAMAN dediğin AN dan ibaret ! Bu kadar ! Yani geçmiş gelecek ve şimdi aynı anda gerçekleşiyor. Zaman her olayı aynı anda kapsıyordu.

Sonra aklıma Krishnamurti’nin eğitim sitemiyle ilgili bir vidyosu geldi; yanında iki çocuk oturuyor bir kız bir erkek, Ve onlara Çocukluktan beri bize kıyaslamanın öğretildiğini söylüyordu Krishnamurti, ve şunu öğütlüyordu “Don’t compare yourself with anybody ! ” Yani, biz Kendimizi bile ölçebilmek istiyorduk ve bunun için de etrafımızdaki insanlara bakıyorduk O ne yapmış, O neyi ne kadar yapabilmiş, ben ne kadar yapabilmişim? Onun kadar zeki miyim? Onun kadar iyi miyim? Onun kadar popüler miyim?

Hep ölçmeye çalışıyoruz çünkü o zaman algılamamız daha kolay oluyor.

Aşka da öyle bakıyoruz tabi ki 🙂 Kalbi en çok hani o hop diye düşüyormuş gibi olan, en çok aşıktı bence 😀 Hani o göğsünüzdeki boşluk duygusu ! Ou yoo !! o da gelip geçiyor vesselam. O zaman iki kişinin arasındaki aşkı ölçmeye çalışmak çok aptalca, ve eğer ölçmeye ihtiyaç duyuyorsak zaten hiç olmamış o AŞK ! çünkü kafa karıştırıyor ve düşündürüyor demektir ama aşk düşünülecek bir şey değil, çok yoğun sevgi ve mutluluk karışımı bir duygudur ve yalnızca HİSSEDİLİR (olsa gerek) 🙂

Ama artık bu insan türü yaratıkların algıları eskisine göre genişlemeye başladığına göre; bazı çok geniş spektruma yayılmış ve güzel şeyleri kıyaslamaya, ölçmeye çalışarak değerlerini düşürmek yerine, sadece hissetmeyi keşfetmenizi dileyebilirim !
O zaman eminim yeni bir ölçü biriminiz olacak !
Hissetmek
Ruhunun titreşimi
Kalbin sesi
3. göz
Sezgileriniz gibi…

dilekcantimur@gmail.com

Benim ruhsal ve psikolojik tedaviden anladığım…

Bir insanı ruhsal açıdan iyileştirebilmek için, ona “Reiki” veya “Chi” enerjileri ile şifa terapisi yapmak hiç bir zaman tek başına yeterli değildir. Enerji çalışması ile o anda birikmiş blokajları temizleyebilirsiniz ancak bu akışkanlığın, temizliğin kalıcı olmasını istiyorsanız o blokajı oluşturan asıl sebebi de ortadan kaldırmanız şarttır.  Bu asıl sebep nedir? Cevap çok basit, duygularınızın, tepkilerinizin ardında yatan devamlı düşünce sisteminiz, onun da arkasındaki bilinçaltınızdaki kök inançlarınız…

Tam bir şifa vermek için kişinin kök inançlarını ve dolayısıyla sahip olduğu o devamlı bakış açısını değiştirmek gerekmekte. Bu yeni bir hayat yaratmanın birinci ve temel adımıdır… Evet bakış açısı, yani evreni, hayatı, ticareti, siyaseti, ilişkilerimizi, başımıza gelen olayları algılayış biçimimiz ve bizde uyandırdıkları hisler… Bakış açımızda bizi sürekli rahatsız ettiğini düşündüğümüz ve artık had safhaya gelmiş bir problem bazen tek bir derin nefesle, bazen bir kaç gün üst üste yapılan 10 dk.lık bir meditasyon tekniğiyle, bazen 3,4 seanslık konuşma ile bazen yıllar sonra kendiliğinden değişir ve iyileşir. Aslında önemli olan onun yanlış olduğunu farketme anı ve değiştirme isteğidir.

“No problem can be solved from the same level of consciousness that created it.”                                                                                                      “Hiç bir problem, onu yaratan aynı zihin yapısı ile çözülemez”                                                                                    A. Einstein

Bu çok basit değil mi? Peki bu zihin yapısı (algı) nerede nasıl şekillenmiştir? Bilinçli zihnin henüz oluşmadığı ve yaşanan duyulan görülen her şeyin bilinçaltında direkt doğru olarak kabul edildiği 0-6 yaş dönemi olabilir mi? Veya atalarınızdan edindiğiniz inançlar…

Bu nedenle psikolojik problemlerde önemli olan derine inmektir. Theta Healing yönteminde buna kök inanç kazma çalışması yapılarak ulaşılır örneğin. Yani, ilk önce karşı tarafın problemini en iyi şekilde dinlemek ve anlayabilmek, Daha sonra da kişinin, olayın içinde olduğu için, göremediği sorunun o bahsettiğimiz kaynağını keşfetmek ve karşı tarafta da bu kaynağa dair bir farkındalık kazandırmak ve ardından buna yönelik çözümü sunmak bana göre “İnsan”ın hayatında alacağı en harika hizmettir.

Gördüğüm kadarıyla insanların psikolojik problem olarak gördüğü ve anlattığı olaylar tamamen ve sadece, daha önceden yaşanan ancak üzeri bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde örtülmüş, derin ve köklü izler bırakmış ilk olayın sancılarıyla oluşmuş yeni bir olay oluyor. Bu Problem diye anlatılan şey temel oluşturan o ilk problemi Hatırlatma amaçlı bir tiyatro gösterisinden başka bir şey değil.  Çok basit ve genel bir örnekle; çocukken sevgisiz bir aile ortamında büyüyen bi kız çocuğunun, gençlik yaşlarında (18-25 diyelim) sevgiyi sürekli dışarıda araması ve kurduğu ilişkilerde bağımlılık, aşırı sevgi gösterme ve negatif bir durumda kolayca çöküşe gitmesini gösterebiliriz. Bu kişi daha sonra sevilmeme korkusu, yalnız kalma korkusu, eksiklik giderme, ruhsal tatmin temelli davranışlarının sonucu olarak yeniden öz saygısını ve öz güvenini yitirmesine neden olan olaylar yaratacaktır. Eksiklik temelli davranış eksikliği doğurur. Böyle bir durumda çözüm kızın birlikte olmak istediği o yakışıklı, karizmatik çocuğunun kıza ilgi göstermesi ve çıkma teklif etmesi elbette değildir 🙂 Bu, o kız için olsa olsa, “bak aslında ihtiyacın olan bu değil” mesajlı bir deneyim olacaktır. Sonuç olarak, esas oğlanımız esas kızımızdan vazgeçtiği anda kız ruhsal çöküntüye girecek ve az önce bahsettiğim gibi psikolojik probleminin bu ilişki olduğunu anlatacaktır. Ancak anlaşıldığı gibi temelde sorun, daha çocukluk dönemine dayanmaktadır. Bu durumda, Kızın ihtiyacı olan tek ve temel şey, sahip olduğu sevgi açlığına ÖNCE KENDİNİ SEVmesi anlatılarak son vermektir. Yani sevgiyi dışarda aramadan önce önce kendi varlılığının değerini hissetmesi ve kendiyle barışması tavsiye edilmelidir. Başkalarının onu sevmesine dair ihtiyacına bir son verip önce kendi kendini sevme ihiyacını gidermesi öğütlenmelidir. Bu şekilde ilişkileri daha sağlıklı ve sağlam olacaktır. (her iki taraf için de) 🙂

Yaşasın, genç bir kızın hayatını daha kurtardık ! 🙂 Aslında KENDİNİ SEVMEK Tüm İlişkilerin Hayatını Kurtaracak bir Olgunluk Seviyesidir, En Temel Doyumdur. 

Kendinizi sevmediğiniz sürece atacağınız her adım (iş, aşk, arkadaşlıklar, sağlık, seyahat) bir türlü sizi tatmin etmeyecek, hep eksik kalacak ve eninde sonunda bir değersizlik hissi ile başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Çok net ! 😀

Sevmek konusuna girmişken, bu konuda Sistem şöyle işler; Kimi kendinizden çok severseniz Allah onu sizden alır, Çünkü siz Allah’ın ruhundan bir parçayı taşıyorsunuzdur. Ve bu parça bölündükçe azalan veya güçsüzleşen bir şey olabilir mi, elbette değil. Böyleyse siz bir bütün olarak Allah’ın kendisinden bir parçasınız. Böyle bir varlık olduğunuzu bilip de kendinizi sevmemek hem kendinize hem de Allah’a ve İlahi düzene karşı bir hayli haksızlık olur. Merak etmeyin günah değil, çünkü zaten hepimiz bunlar için buradayız, sadece KİM olduğunuzu hakikaten hatırlayın, buna göre davranın ve şükredin istedim.

“Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Çok az şükrediyorsunuz!”

                                                                SECDE SURESİ 9.Ayet

Bunun bilincine varmak, bunu hissetmek gerçekten huzur vericidir.

Asıl konumuza geri dönecek olursak da gayet açıkca anladığınız gibi, Canınızı sıkan HER ama HER KONUDA kesin olarak ya düşünce yapınızda, ya bilinçaltınızda ya da sınırlandırılmış bakış açınızda (algınızda) bir bozukluk vardır. Dahası değil. Ve düşüncenizi değiştirdiğinizde, YAŞAMINIZ DEĞİŞİR!

Tıpkı Mahatma Gandhi’nin söylediği gibi;

“Sözlerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür;
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür;
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.”                                                                                                                                      Gandhi

Sevgilerimle
dilekcantimur@gmail.com

Theta Healing seansı veya Meditasyonlu bireysel seans almak isterseniz tıklayın…