Mutluluğun Sırrını Buldum…

Her şey her daim varolmakta.. Bizler yalnızca üzerlerinden geçiyoruz ya da onlar bizim… Aşk da, Nefret de her daim bir yerlerde varolmakta… Sen nefret etmiyorsun diye NEFRET yok olmuş değil, Ya da sen ilahi AŞKı hissetmiyorsun diye o Aşk yok demek değil… Sen gözlerini kapattıysan güneş ne yapabilir sana ışığını göstermek için ? hER AMA heR şeY VaR OlmAkta duruyor bir yerlerde…fish orange.jpg

Ve neden negatif olanları üzerimizden atmaya bu kadar kafayı takmış durumdayız anlamıyorum. Mutlu olmak için mi? Mutlu olmak sürekli mutlu olmak mı istiyorsun. O zaman gelen ve giden her şeyi Selamla karşılayıp Selamla uğurlamayı öğrenmelisin. Mutluluğun sırrı budur. Her Daim olması istenilen Mutluluğun sırrı !!! Çünkü eğer her daim istiyorsan, her daimin içinde her şey vardır. Üzüntü de sevinç de, çünkü HAYAT BUdur. Eğer sen daima pozitif duyguları hissetmek istiyorsan farkında değilsin ama aslında YAŞAMAK İstemediğini İlan Ediyorsun… Çünkü ne yaparsan yap, kışın gelmesini durduramazsın ama onu buyur edip geçmesini sabırla bekleyebilirsin. Etrafındaki herkesin senin gibi olmasını sağlayamazsın ama hoşgörüsüz olana sende olan hoşgörüyü örnek sunabilir ve hoşgörüsüz olan insana da Ya selam diyip yoluna devam etmeyi bilmelisin.. Yaşam hiç bir zaman sadece beyaz veya sadece siyah olmayacak. KİMSENİN HAYATI SADECE MUTLULUKLA GEÇMİYOR. HİÇ KİMSENİN… Ve daima hatırla, ŞARTLAR HİÇ BİR ZAMAN SENİN DAİMA MUTLULUĞUNU SAĞLAYACAK ŞEKLE GELEMEZ ! Sen Şartlara Uyum Sağlamayı Öğrenebilirsin ! İçindeki Uyum senin daima gözlediğin Cennetindir ! Bu uyumla sen Cennette yaşamaya devam edersin ve “olan” olmaya devam eder… Artık Sonsuza dek mutlusundur…

Hatırla, Sen yalnızca yolculukta olan bir ruhun aracısın ! İşte olan bu, kadar, basit !

Eğer anlamadıysanız veya eklemek istediğiniz bir şey varsa,

Detaylı Bilgi için;

dilekcantimur@gmail.com

Theta Healing seansı almak veya Meditasyon yapmayı öğrenmek için tıklayın…

 

Negatif duygularla Nasıl başa çıkılır ?

Üzgün olmak, incinmek, kendini kötü hissetmek, reddedilmek hepimizin, her insanın hayatında yaşadığı normal duygulardır. Ama bu duygulara tutunmak, onlardan beslenmek, onları büyütmek bi işe yaramaz. Bu yolu seçmeyin, kendinizi bu duyguların acısına kaptırmayın. Bu kelimeyi çok seviyorum KENDİNİ Kaptırmak… düşünsene bi KENDİN var, ve sen onu bu negatif duyguya ellerinle TESLİM EDİYORSUN. Kim ister böyle bir şeyi ? Kim kendini çamurlu suya bile bile sokmak ister ?
Bu düşük frekanslı duygular iyileştirilmek üzere ortaya çıkarlar.. Size öğretmek geliştirmek üzere… Ama siz bunlara tutunur ya da arkanızı dönüp zamana gömerseniz, iyileşme ve gelişme gerçekleşmez… Onlar geldiğinde, onlara derinden bakın, sizin ilginizi istedikleri kesindir. Yaşayın onları, sizinle ifade bulmalarına izin verin ve aynı zamanda bu duyguyu yaşıyor olmanızın sadece ruhun Bİ DENEYİMi olduğunu bilerek. Ruhunuz HER DUYGUYU olduğu gibi, bu negatif duyguları da deneyimleyecek (elbette)… Sonunda, onunla ilgilenip cevaplarınızı aldığınızda, artık size,  öğretecek bir şeyleri kalmayacağı için geçip gidecekler ruhunuzdan, yaşamınızdan.. Değişeceksiniz.. Tıp ki HER ŞEY gibi.. Mevsimler gibi, bulutlar gibi, rüzgar gibi, çiçekler gibi 🙂 …çiçekler
İyi kötü !? her duygu bizim için var. Onları yaşamak için kendinize izin verin. Onlardan öğrenmek için.. (rahat olun, “ya kederlenirken nasıl rahat olalım?!” diyor olabilirsiniz ama çok samimi söylüyorum; o negatif duyguyu dibine kadar yaşamanın rahatlığı nasıl bir duygudur çok iyi biliyorum, ağlamaktan kalbim çıksa da kurtulsam gibi hissettiğim zamanları çok iyi biliyorum.. ama bir yanımın hep bunun geçip gideceğini ve bu kederden sonra gelecek gelişim ve mutluluğun amma da çok olacağına dair hissettiğimi de…)
Başka bir şekilde anlatmam gerekirse, Bu hayatta Soru sormadan cevap alamazsınız?  SORU bu yaşanılan soruNlardır ve ancak sorunun ardından cevap gelir.
Senin içinde saklı olan cevaplar…
Gelişim budur… Kendinden öğrenmelisin… Yaşamından öğrenmelisin.
Yoksa çürürsün! Bir bedenin içinde canlı canlı ölürsün gelişmez dönüşmez ilerlemezsen. İşte bu sorunlar sana bunu sunar. Gelişmeyi, Öğrenmeyi. Bırakın keyif de keder de gelsinler geçsinler… bİz bU DöNüşüMe (devir-daim’e), hAYAt diyoruz… 😉
Her seferinde gelişiyorsun… Her seferinde daha yüksek enerji frekansına uyumlayabiliyorsun kendini… Tebrik ederim… Gerçekten Harikasın !  (farkında ol ya da olma 😉 Çok Seviliyor ve her an iyiliğin için birileri tarafından gözlemleniyorsun.. (someone cares for you in your every moment.)
<<<<(Rabb’in-Mürebbiye’ndir, hiç bir anında yalnız değilsin, Hatırla ! )>>>
Sizi seviyorum.. Ne haliniz varsa öyle olun ❤

PARA ve insan

Bugünüme şükür olsun. Elinde olana şükretmeden bolluk bereket bilincinden kaynak sağlayamazsın. İlk Önce Bugününe, mevcut durumuna, elinde olana ya da olmayana şükretmeyi bilmelisin. Yokluk hali de bizdendir, onu kabul etmeli ve halinden hoşnut olmalısın. Varlık hali de bizdendir ve bu ikisinin de senin için bir önemi olmamalı. Bu ikisi de seni hoşnut olmak halinden uzaklaştırmamalı çünkü senin mutluluğun buna bağlı değil. Önemli olan bizimle bağlantıda olman, işte mutluluğun esas buna bağlı. Sevgide olman. Kalbinin daima sevgide olması önemli olan. Paraya bağlı olduğun, hayatın boyunca ona muhtaç olduğun illüzyonundan kurtar kendini ve Özgürleş.freedom

 

Para ve içinde bulunduğunuz düzen sizin için sadece bir sınav. Parasız kaldığınızda kalbinizdeki sevginin yerini endişeler korkular, eziklik hissi, çaresizlik hissi ve hatta kendinden nefret etme kendini sevmeme hissine kadar gidiyor. Bu da dışarıya aile içi şiddet, çocuğa veya kadına atılan dayaklar, aldatmalar, kavgalar ve hatta paranın bir güç olduğu inancıyla yaşanan savaşlar olarak yansıyor. Bu oldukça komik çünkü paraya bu kadar anlamı kendiniz yüklediniz ve ondan bir canavar yarattınız şimdi de ondan yine kendiniz korkuyorsunuz. Parayı da, ona bu kadar anlamı da yaratan siz oldunuz. Ve şimdi sizi ele geçirmesine, yaşam sevincinizi emmesine, cesaretinizi köreltmesine, kalbinizden sevginizi almasına izin veriyorsunuz. Aptalca bir oyun dizayn etmişsiniz. Ve aptalca davranıyorsunuz.

 

Paranın da kaynağı biziz. Onu size verecek olan da alacak olan da biziz… Siz istediğinizi yapın ama her şey tek bir matematik formülüne bağlı olarak işliyor. Ve o formülün anahtarı paraya yüklediğiniz bunca anlamdan kendinizi hafifletmeniz. Hak Yasası’na güvenin bütün bu yasalar sizin iyiliğiniz için işlemekte. Gönlünüzü şeytana kaptırmayın… (kendi yarattığınız şeytana;) )

Hiç bir şey sonsuza dek sürmez!

Bu da Vipassana’nın bana öğrettiği harikulade farkındalıklardan bi tanesi. Daha doğrusu ilk önce size öğrenmenin nasıl olduğunu anlatmalıyım… Hiç kimse, hiç kimseye, hic bir şey öğretemez. Öğretmenler size yalnızca anlatır, size yolu gösterir ve ancak siz bizzat o yoldan ‘yürüdüğünüzde’ öğrenirsiniz. İşte öğretti derken demek istedigim de budur, Buddha bana anlattı ben de kendi yaşamımda deneyimledim ve böylece öğrendim.

“Hiç bir şey sonsuza dek varolamaz. Bu mutlak bir doğa kanunudur. Her şey değişir. Her sey değişmeye ve dönüşmeye mahkumdur.”

Şimdi bu kanunu alın ve şu an içinde bulundugunuz duruma, içinde bulunduğunuz ruh haline uygulayın. Anladınız mı? Geçecekler… Değişecekler… Bu, insanı cok güçlü ve özgür hissettirmiyor mu ?

Bu öğretiyi icsellestirdigim an şu kelimeler döküldü ağzımdan;

Artık her hangi bir duyguyu (çok iyi ya da çok berbat bir duyguyu) yoğun biçimde hissettiğimde, Kim bilir bu duygu benden önce kaç insan tarafından daha yaşandı diye soruyorum. Ve o an farkediyorum ki yaşadığımız her duygu, bu Dünya’ya sunduğumuz bir katkı.

Daha önce kaç defa, bu olmasını istedigin şeyi elde etme, gerçekleştirme hırsı yüzünden gözyaşı döküldü ve bu hırsın hüznü kac defa yayıldı Dünya’ya ?…

Sonra yine dedim ki, yeterince öfke, kızgınlık, üzüntü, özlem, şiddetli isteme hali, kin vb. duyguları hissettiysek artık O’nu (kalbimizi) sevgiye açma vakti gelmedi mi? Sizce de yetmedi mi kendimize ve böylece dünyaya çektirdiklerimiz ?

Artık bu karanlık duyguları hissetmeye gereksinim duyan o Korkular bitmedi mi? Daha ne kadar sarılıp tutunacağız bu karanlıklara? ? Bir başını kaldır ve bak gökyüzüne, dağlara, denizlere, çiçeklere.. Bir kararıp bir aydınlanmıyor mu gök, bir solup bir tomurcuklanmıyor mu çiçek? Sen de ellerini kalbine koy ve dinle… çocukluğuna ve bugününe bak, hala aynı mısın?  Asla ! Ve 20 yil sonra da olmayacaksın!

Her şeyin mutlak bir döngü içinde olduğunu görmüyor musun ? Ve her şeyin mükemmel bir sisteme bağlı olduğunu? İlahi sisteme… O en yüksek zekaya. Canını sıkan nedir ? Hak yasasının, Zaman yasasının harikulade işlediğinden şüphen mi var? Bugün her ne isen, bu halin mutlaka bir nedeni ve bir amacı olduğunu, elbette geçip gideceğini ve yarın bambaşka bir halde olacağını bilmiyor musun?

Korkma. Yeterince korktuk. Şimdi korkacak hiç bir şey kalmadı sevgili varlık.

Korkma. Düşün. Bekle. Dinle…

Korkunun olmadığı yerde geriye kalan tek şey Sevgi ve Huzur olacaktır. Biliyorsun. 🙂 FB_IMG_1440058947233

 

 

 

 

 

 

 

Theta Healing nedir ve ne işinize yarar ?…

Yeni Bilinçten Mesajlar

Merhaba..
Bir ThetaHealing® uygulayıcısı olarak hem size bu konuda biraz bilgi vermek hem de ihtiyacınız olduğunu düşünürseniz burada olduğumu bildirmek için yazıyorum.

ThetaHealing® tekniği Amerikalı Vianna Stibal tarafından 1995 yılında kendi yaşam deneyimi ile keşfedilmiştir ve ismini teta beyin dalgalarından alır. Teta dalga boyu saniyede 4-7 Hz’ dir. Genelde gece uyurken veya derin hipnoz durumundayken beyindeki dalga boyu teta dalga boyundadır. Ayrıca 0-6 Yaş zamanında beynimizin frekansı da teta dalga boyunda titreşir ve bu nedenle duyduğu, gördüğü, deneyimledigi her şeyi yararlı veya yararsız doğru ya da yanlış olduğuna bakmadan direkt olarak bilinçaltına kaydeder. Bununla birlikte Evrende Birliğinin tecrübelendiği durum da teta dalga boyudur. Evrende birliğin tercübelenmesi tıpkı bir vecd* hali gibidir. Yaradan’ın koşulsuz sevgisi ile sarıp sarmalandığınızı düşünün ve O’nun bir parçası olduğunuzu hissettiğinizi.. Sonsuzluğu, Her Şeyi, Tüm Varoluşu anda hissettiğinizi… Orada her şeyin mümkün olduğunu ‘bil’irsiniz… (Kendi adıma belirtmek isterim, bu duyguyu hissedebildiğim için her gün şükrediyorum.)

ThetaHealing® ile…

View original post 549 kelime daha

Theta Healing nedir ve ne işinize yarar ?…

Merhaba..
Bir ThetaHealing® uygulayıcısı olarak hem size bu konuda biraz bilgi vermek hem de ihtiyacınız olduğunu düşünürseniz burada olduğumu bildirmek için yazıyorum.

ThetaHealing® tekniği Amerikalı Vianna Stibal tarafından 1995 yılında kendi yaşam deneyimi ile keşfedilmiştir ve ismini teta beyin dalgalarından alır. Teta dalga boyu saniyede 4-7 Hz’ dir. Genelde gece uyurken veya derin hipnoz durumundayken beyindeki dalga boyu teta dalga boyundadır. Ayrıca 0-6 Yaş zamanında beynimizin frekansı da teta dalga boyunda titreşir ve bu nedenle duyduğu, gördüğü, deneyimledigi her şeyi yararlı veya yararsız doğru ya da yanlış olduğuna bakmadan direkt olarak bilinçaltına kaydeder. Bununla birlikte Evrende Birliğinin tecrübelendiği durum da teta dalga boyudur. Evrende birliğin tercübelenmesi tıpkı bir vecd* hali gibidir. Yaradan’ın koşulsuz sevgisi ile sarıp sarmalandığınızı düşünün ve O’nun bir parçası olduğunuzu hissettiğinizi.. Sonsuzluğu, Her Şeyi, Tüm Varoluşu anda hissettiğinizi… Orada her şeyin mümkün olduğunu ‘bil’irsiniz… (Kendi adıma belirtmek isterim, bu duyguyu hissedebildiğim için her gün şükrediyorum.)

ThetaHealing® ile bilinçaltında bulunan ve hastalığa ya da yaşamdaki probleme neden olan negatif kök inançları temizleyip theta healing 1 yerine yeni ve pozitif olanları ekmek mümkündür. Ve kök inançların bilinçaltında düzeltilmesi çok hızlı ve kesinlikle kalıcı bir iyileşmeyi getirir. Bu tıpkı tarlanızdaki yabani otların ayıklanıp, eski kötü tohumların sökülmesi ve yerine bakmaktan zevk alacağınız rengarenk çiçeklerin veya keyifle tadına bakacağınız meyve ağaçlarının tohumlarını ekmek gibi… Kesinlikle harika !

ThetaHealing® kişide var olan negatif bilinçaltı kayıtlarını kişinin 4 inanç seviyesi olan Öz, Genetik, Ruhsal ve Geçmiş Yaşam İnanç düzeylerinin tümünden özgürleştirir. Öz İnançlar, beynimizin ön lobunda enerji olarak muhafaza edilirler. Öz inançlar, bu yaşamımızda çocukluğumuzdan itibaren kabul ettiğimiz, Ailemizden çocukluğumzuda duyduğumuz ve kabul ettiğimiz artık bizi biz yapan inançlarımız haline gelmiş inançlardır. Genetik inançlar, kişinin DNA’sı etrafında bilincin morfolojik alanında muhafaza edilirler ve Anne Babaların da Anne babalarının sahip olduğu yani atalardan miras gelmiş inançlarımızdır. Geçmiş inanç düzeyi, kişinin aura alanında muhafaza edilir. Burada, geçmiş yaşamlardan veya şu andaki kollektif bilincin tecrübelerinin inançlarından oluşur. Ruhsal inanç seviyesi ise kalp çakramızın olduğu yerdir ve varoluşumuzun tamamında bulunan inançlardır.

İnançların değiştirilmesinin yanında bir de His Yüklemeleri işlemi var ki gerçekten tadından yenmez. His Yüklemeleri ne demektir; His yüklemeleri tüm kişisel gelişim kitaplarında okuduğunuz ve doğruluğu su götürmez olan Kuantum Mekaniği prensibi içindir. His Yüklemesi Sizin etrafınıza yaydığınız frekansınızı, olmasını istediğiniz titreşime ayarlar. Bu Kuantum Yasası ile ilgili her zaman aklıma gelen bir Kızılderili öğretisinin uygulanmasından başka bir şey değildir. Bir Kızılderili her zaman şöyle der; Ne istiyorsan, O ol ! İşte His Yüklemeleri, hayatınızda neyi deneyimlemek istiyorsanız, o olmanız içindir. Ve Bunu, size o duyguları öz manasıyla tanıtarak ve nasıl hissedildiğini anlamanızı sağlayarak ve günlük yaşamınızı bu hislerle nasıl yaşayabileceğinizi öğreterek yapar. Bir çok kişisel gelişim kitabında size önce Kuantum Yasası anlatılır. Evrenin sizin aynanız olduğu anlatılır. Yaşadığınız her şeyin içinizde olanların birer yansıması olduğu ve daha sonra içinizde olanı değiştirmeniz için belirli cümleleri belirli bir gün sayısı boyunca tekrar etmeniz istenir. Ki buna olumlama yöntemiyle tedavi deniyor, veya hipnoterapiyle telkin tedavisi… Taa ki siz onu hissedene kadar. Yani taa ki bilinciniz o şeyi kabul edene ve böylece o şey bilinçaltınıza yerleşene ve bilinçaltınızdan da size bir his olarak iletilmesine kadar. Ve siz böylece Ne istiyorsanız O olursunuz. İnsan ancak, farkında olsun ya da olmasın, İnandığı (içinde onayladığı, hissettiği) şeyi Yaşar, başkasını değil. Bu doğanın değişmez kanunlarından biridir.

ThetaHealing® deneyimi ile bedensel, ruhsal ve zihinsel şifalanma yaşarsınız;

  • • Kişisel Gelişim
    • Spritüel Gelişim
  • • Sağlık Problemleri
    • İlişkiler
  • • Kariyer
    • Kendine Güven
    • Yaratıcılık
    • Motivasyon
    • Finansal Problemler
    • Stres
    • Hayattan Zevk Alamamak
    • Travma
    • Bağımlılıklar
    • Yetersizlik hissi
    • Alerjiler
    • Çekingenlik
    • Korkular
    • Duygusal Problemler
    • Suçluluk duygusu
    • Fobiler
    • Kıskançlık
    • Endişe
    • Yalnızlık

ve benzeri …

Konularda şifalanma yaşarsınız. Ve böylece artık size hizmet etmediğinin farkına vardığınız eski beninize ait tüm inançlardan, duygulardan ve negatif enerjiden arınıp Yepyeni bir ben yaratırsınız. Ve yepyeni hayat deneyimleri yaşamak için kendinize izin vermiş olursunuz. Şimdi sadece Kendiniz için bir sey yapın ve Theta Healing ile kendinize bu şansı verin ! Bu Hayat Sizin ve onu güzelleştirmekten de sorumlu olan yalnızca sizsiniz 🙂

Ben de kendi adıma, size hizmet etmeyen, ilerlemenizi engelleyen tüm kalıplardan soft medi..özgürleşmenize, dönüşümünüze ve kendi potansiyelinizle buluşup onu özgürce ve keyifle ifade etmenize, her anınızda sevgiyi deneyimlediğiniz bir hayat yaşamanıza hizmet etmekten, büyük onur ve mutluluk duyuyorum.

Seans almak için bana facebooktan mesaj gönderebilir veya
dilekcantimur@gmail.com adresine mail atabilirsiniz

Her Kalp Atışının AşK’la olması için… Bir’lik için… 

*vecd hali: Ruhun dünyevi gerçeklikten kurtulduğu, kendinden geçme ve coşkunluk hali.

Burada her şey değişir :) İyi dediğin kötü, kötü dediğin iyi olur… Hüküm vermekte aceleci olma !

İnsan zihni başına gelen her olayı İyi ya da kötü diyerek etiketleme eğilimdedir.. Az önce okuduğum bu hikaye yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdi ve hala o haldeyken bu satırları yazıyorum. İyi ya da kötü bir olay yoktur, hepsi yalnızca bir deneyimdir. İşte bu kadar basit ! Bu bir kaç ay önce öğrendiğim ve zaman zaman hatırladığımda beni hep böyle gülümseten rahatlatan bir düşünce. Bu bir Zen öğretisiymiş böyle söylemek ne kadar doğru bilmem ama karşılaşınca mutlu oldum açıkçası 🙂

ying_yang_by_nick_m_a-d39mjduBiz dualitenin hakim olduğu bir sistemin içinde yaşıyoruz.. Dolayısıyla burada her şey ancak zıttıyla var olabilir. İyi ve Kötü diye yargıladığınız olaylar aslında birdir, aynıdır. Ağlamak ve Gülmenin aynı şey olması gibi.. İkisi de duygudur… Ne mutlu ki hala hissedebiliyorsunuz 😀 Ölüm örneğin en yakınınız asıl aileye geri dönmüştür onun bu kavuşmasına ağlamak neden? Ölümün kötü Doğumun güzel olduğunu da nerden çıkarttınız ve buna deli gibi inandınız ?

Özetle başınıza gelen hiç bir olayı yargılamayın, ona hüküm vermeyin…

…….

Bir köyde yaşlı bir adam varmış. Çok fakirmiş ama, Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki… Kral, at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama, adam “Bu at, bir at değil benim için, bir dost. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Bu atı sana bırakmayacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi hiç bir şeyin kalmadı” demişler.

Belki… Hüküm vermek için acele etmeyin. Şu an sadece “at kayıp”, şu anın tek gerçeği bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve kendi kendinize verdiğiniz hüküm. Her olay bir başka olayın başlangıcıdır,arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” ” diye cevap vermiş yaşlı çiftçi.

Ertesi sabah çiftçinin atı, peşine taktığı üç vahşi at ile geri dönmüş. Bu durumu hayretle karşılayan komşular “Ne kadar da harika!” demiş.

Belki” diye yanıtlamış yaşlı adam.

Bir sonraki gün, çiftçinin oğlu yabani atlardan birine binmeye çalışırken düşmüş ve ayağını kırmış. Komşular, bu talihsizliğe ne kadar üzüldüklerini dile getirmek için yaşlı adamın evine gelmişler.

Belki” demiş çiftçi.

Ertesi gün, köyün erkeklerini orduya almak üzere askerler gelmiş. Çiftçinin oğlunu ise ayağı kırık olduğu gerekçesiyle es geçmişler. Komşular her şeyin nasıl da güzel bir sonuca bağlandığını söylerken,

Belki” demiş yaşlı çiftçi.

………

Aşağıdaki linkte kısa ve güzel başka öyküler de var.. Benim şu anda İhtiyacım olan bu hikayeymiş..
Her şey değişir öğretisi “Anicca”ise, aylar önce Metin Hara’nın bir seminerinde öğrendiğim ve hayatıma işlemek istediğim diğer öğretilerden biri. Bunun için Jeff Oliver’a da teşekkür ediyorum. Yakın zamanda da Thailand’a Vipassana Meditasyonu yapmaya ve bunu kendime daha iyi öğretmeye niyet ettim.. Gözlemci olmak, inanılmaz bir güç veriyor bana… Gözlemci olmak ve o gözlemlediğin şeyin geçeceğini bilmek, yaşanılan deneyimin yalnızca tadına bakmak ve beğenmediysem yine de bunu farketmek ve geçmesine izin vermek, Beğendiysem gülüp hazzı yaşayıp teşekkür edip daha iyisi için bunun da geçmesine izin vermek… Bence güç budur azizim 🙂

Dileğim her şeyin sevgiyle ve farkındalıkla harmanlanarak değişmesi…

Devamı: http://www.uplifers.com/hayat-dersi-verecek-6-zen-hikayesi/#ixzz3jAbMCkNd

Ben Kimim, Burada Ne İşim Var, Bu Dünya İyileşir mi, Peki Çözüm Nedir ? :)

Herkese selamlar, bu Kiesha Crowther’ın konuşmasının 2.kısmıdır.
(1. kısmını okumak için link: dilekcantimurblog.wordpress.com/1. bölüm Toprak Ana )

Keyifli Okumalar … 🙂

….

şaşkın kızHepimiz bu gezegene insan ürünü kurallar ve insan ürünü dinler içinde doğduk. Ve artık, daha fazlasını hak ettiğimizi dile getirme zamanı. Çünkü daha fazlası var. Kendimizi değiştirmenin, kurtarmanın tek yolu, Kim olduğumuzu hatırlamak… Bizlere hep Tanrı’nın bizden kopuk olduğu anlatılmıştır. Dinler, bizlerin günahkar ve kötü insanlar olduğumuzu söyledi ve Cenneti hak etmemiz gerektiği. ( Aslında ben gerçekten Cenneti hak etmek için çabalamamız gerektiğine inanıyorum, ve aslında bu yazıda da Cennetimizi yeniden bulabilmenin yolunu yazıyor. Bu çaba ise aslında şaşılacak kadar basit 🙂 yalnızca kalp bilincinde yaşamaya başlamamızdan ibaret. O’nu haketmek için O’nu seçmemiz gerekli. İnsanlar bunu bilmiyor ve dahası korkuyorlar. Tanrı varlığımızı, sınırsız potansiyelimizi yeniden hatırlamayı seçmeliyiz.) Ben bugün, asla unutmamınız gereken bir şeyi söylemek üzere buradayım;

Siz Tanrısınız… (Nur’unun Nur’u olarak… O’ndan olarak.)

Ruhunuz Tanrı… (Tıpkı Okyanustaki bir damlayı aldığınızda her nasıl o damla okyanustan farklı bir şeye dönüşmediyse ve okyanusun tüm özelliklerine sahipse biz de Tanrı’dan bir damlayız…)

Tanrı’dan kopuk (ayrı) değilsiniz.

Hepinizin Tanrı olan bir Yüksek Benliği var.  (Buna bayılıyorum 🙂 )

Ruhunuz, Yüksek benliğiniz, Yüce Rabbin bir parçası. J
Tanrı ne bir erkek, ne de bir kadın. Tanrı, bilendir. Tanrı, her şeydir. Tanrı tüm yaratılışta bulunan sevgi ve ışıktır. Ruhunuzu yapan Tanrı’dır. Ruhunuzu Tanrı yaptı ve ruhunuz sizin içinizde yaşıyor Siz Tanrısınız. Herkesin yüksek benliği var. Ve sizi buraya yollama kararını alan Yüksek Benlikleriniz. Gelmeyi siz seçtiniz. Bunu niye seçtiğinizi kendinize sorun. Buradaki sizden, sizin yüksek benliğiniz sorumlu. Bu gezegene pırıltınızı gönderme kararı aldınız.  Deneyimlediğiniz her şey, bir insanla, bir hayvanla, bir bitkiyle olan her etkileşiminiz, Yüksek Benliğinizin size gönderdiği bir deneyim. O yüzden, ne bir hata ne de bir günah var. Buraya öğrenmek için geldiniz. Düny hayatı (bir yanıyla)bir okul. Her gün deneyimlediğiniz her şey, iyi veya kötü görünsün sadece birer öğreti (hatırlatıcı) ve deneyimdir.

İyi veya kötü, kolay ya da zor görünse de her deneyimden öğrenebilir ve gelişebilirsiniz. Kim olduğunuzu gerçekten anlayın!  Sizler Tanrı ve Tanrıçasınız. Madem ben, bana en hayırlı öğrenimim için Yüksek Benliğim tarafından verilmiş olan yolculuğumda Tanrı ve Tanrıçayım, o zaman başka hiçbir insanı yargılayamazsınız ve hiç kimse de sizi yargılayamaz. Siz Mükemmelsiniz. Bütün yaşam öğrenmek  ve gelişmek için. (Deneyimlemek ve Bilinçlenmek ve kaynağın kendisini saflaşmış olarak tümüyle hissetmek, bilmek için bütün olma (her şey ve hiç olma)yolunda ilerlemekten ibaret). Belki komşunuz seçimleri hoşunuza gitmiyor ama onlar tam olarak öğrenmeleri gerekenleri öğreniyorlar. Bunun bilincinde olduğunuzda, özgürleşirsiniz. Birilerinin sizin hakkınızda ne düşündüğü farketmez. Ve bizim de kimseyi yargılama hakkımız yok. Hepimiz kendi yolumuzdayız. Öğreniyor, deneyimliyor ve gelişiyoruz. Dedelerim bana bir seferinde şöyle demişlerdi; “Başkalarının senin hakkındaki düşüncesi, seni ilgilendirmez.” kesinlikle haklıydılar. Toplumdaki statünüzün bir önemi yok. Ne kadar gelirinizin olduğunun bir önemi yok. Bunlar hep egonun ürünleri. Ve ego ile yaşamak, yanlış bir yaşam şekli. Çünkü sizi Tanrı,’dan koparan yalnızca egodur. Çünkü insan ürünü dinler Tanrı’dan kopuk olduğumuzu öğretti.  Ve dini liderler, gücünüzü sizden aldı. Din, bireyin gücünü almakta, Sizi Tanrı’dan koparmaktadır. Dünya’daki gücünüzü olduğu kadar, ahiretinizin gücünüz de sizden almaktalar. Artık onlara gücünüzü teslim etmeyin.  Tanrı’nın gözünde değerli olup olmadığınızı kimsenin söylemeye hakkı yok ! Sizler varoluşunuzun güçlü, eşyaratıcılarısınız. Zihin ve ego ile yaşamayı bırakıp, tekrar kalpten yaşamaya dönmemiz istendi bizden.

Tüm insanlık adına Dünya’daki en büyük yara, kendimizi sevmiyor oluşumuz !  Siz gerçekten kimsiniz ? Ve o kişiyi seviyor musunuz? Dünya üzerindeki en büyük yara budur. Size kendinizi yansıtacak kimseniz yoksa, sevilesi, hoşlanılası ve değerli olduğunuzu, yine de sevilesi ve değerli olduğunuza inanır mısınız? Ama yaralarımız bizi çirkin değil güçlü yapar. Hepimiz hata olarak gördüğümüz şeyler yaptık, ama artık onlara hata gözüyle değil, öğrenme fırsatı gözüyle bakmalıyız. Böylece, kendimizden nefret ve şüphe etmeyi (kendinden-kuşku) bırakabiliriz. Böylece Tanrı’nın parçası olduğunuzu ve güzel olduğunuzu hatırlarsınız.

Birbirimizi sevmeliyiz. Çünkü bizler gerçekten kardeşiz ! Hepimiz aynı anneden doğmayız. Hepimiz Tanrı’dan gelmeyiz.

Dünya’nın geçirdiği en muazzam zamanda yaşıyoruz. Ve bizler gelmiş geçmiş bütün ruhlardan daha güçlüyüz. Yaşadığımız Dünya’yı değiştirmeye muktediriz. Tek (!) istenen şey , *Sevgi Olmamız* .

Sevgiyle yaşadığında her şey değişir.

Sevgiyle, Kim Olduğunu Hatırlarsın.

Sevgiyle, Kimseyi Yargılamaz Olursun.

Sevgi olarak, Dünya’nın bilincini kafadan kalbe taşırsın.

Sevgi gerçekten cevaptır.

Yüzyıllardır kadim yerliler Dünya üzerine gelecek bazı insanlardan bahsetti. Bunlar, Dünya’nın yaşam biçimini değiştirecek olanlardı. Bunlara “Çok Renkli Kabile” denilecekti. Günümüzde bütün kadim yerliler artık zamanın geldiğini söylemekte ve bunca zamandır beklenenler “Bizleriz”!  ve Dünya Ana ile beraber aydınlanabiliriz. Kutupların yeniden değişmeye başladığı bir gerçek. Tamamlanması sadece birkaç sene alacak. Şimdiyse insanoğlu bir seçeneğe sahip :  Ya aynı kafada yaşamaya devam ederiz ve doğanın kendini yenilemesine ayak uyduramayıp Dünya üzerinden siliniriz. Ya da Kim olduğumuzu hatırlarız, (gücümüzü yeniden kabul ederiz), sevgide yaşayarak, aydınlanarak (bilinçlenerek) ilerlemeye devam ederiz.

Kalpten yaşamak aslında çok çok kolaydır. Yapmak zorunda olduğumuz en basit şey… Hepimizin kendini sevgi durumuna sokacak, kalbini açacak özgün yöntemleri vardır. (beynin alfa beyin dalgasına geçmesini sağlamak için yöntemler örneğin; sevdiğin tarzda bir müzik dinlemek, sevdiğin bir hobini yapmak, dans etmek, denize girmek, yoga yapmak vb.) Benim için bu, doğayla, ağaçlarla ve bitkilerle birlikte olmak olduğu gibi güzel bir müzik dinlemek de durumumu hızlıca değiştirebilir. (yükseltir). Bazen küçük bir çocukla veya bir hayvanla birlikte olmak da bunu sağlayabilir. Ama hepimizde bu yol farklıdır. O yüzden kalbe inmenizi en kolay şekilde sağlayacak yöntemi siz seçin. Ve o durumda bir süre kalın. Günde 5 dk.olsa bile…

 Bizden istenen şey bilinç değişimidir. Zihin, ego durumundan, kalbi duruma geçmek… Dünya bilinci gerçek bir şeydir, bir tür enerjidir. Evrendeki her şey enerjidir. (Her şey enerjiden meydana gelir, soyut ve somut her şey aralarındaki tek fark titreşim-frekans- yoğunluğudur. Örneğin, şünceler yalnızca daha az titreşimli maddelerdir. Neye odaklanırsanız onu yoğunlaştırsınız ve dünya alemimde realiteye dönüştürürsünüz.) Bilincimiz de ayrıca bir enerjidir.

Ve şu anda Dünya’da kafa bilinci hakimdir. (Bunun içinde yanlış düşünce kalıplarıyla dolu bilinçaltı, egosal tatminsizlikler, korkular, temeldeki kendini sevip saygı duyamamaktan kaynaklanan değersizlik hissini yenebilmek için bunu dışarıdan alabilmek için çabalayan, doyumsuzluk ve sürekli daha fazlasını isteyen bir zihin vardır.) Ne mutlu ki Sevgi enerjisi, Korku (nefret) enerjisinden 10 kat güçlüdür. Ve hakikaten, tüm bilinci değiştirebilmek için Dünya popülasyonunun sadece 3’te 1’inin sevgiyle yaşamasına ihtiyacımız var. Şu anda en güçlüsü zihin bilincidir. O yüzden kararlarımızı hislerimizle almak yerine düşünerek alıyoruz. Ama kararlarımızı kalbimiz vasıtasıyla vermemiz gerek. Bilinç, kafadan kalbe (mind to hearth) geçiş yapmaya başladıkça, bunu hep beraber yaşayacağız. Yani 3’te 1’imiz kalpte yaşamaya başlar ve kim olduğumuzu hatırlarsa, Dünyamızı gerçekten değiştireceğiz. Ve kalp bilincimiz giderek ağırlaşmaya başladıkça zihin bilincinin yerini alacak. Bu yüzden atalarımız bize meselenin gidip bir şeyler yapmak olmadığını, Dünyamızı değiştirmek için hiçbir şey yapmamız gerekmediğini söylerler. Bizden yapmamızı istenen tek şey Sevgi Olmamız. (Be the Love itself) .

Evrende her şey enerjidir EinsteinSadece sevgi olarak, o bilinç seviyesinde oturup Dünya’ya sevgi vererek, Dünya’yı değiştirirsiniz. 🙂 (Çünkü bütün enerjilerin toplandığı ve yoğunlaşan enerjilerin dünyada realiteye dönüştüğü bir sistemde bulunuyoruz. Buna Toplum bilincini örnek gösterebilirim. Her bir insanın aklından geçen tüm düşünceler ve ruh halini kaplayan hisler Matris denen bu enerji ağında toplanmaktadır ve birbirine benzeyen enerjiler mıknatıs gibi birbirlerini çekmektedirler. Ve yoğunlaşan enerji Dünya’daki realiteyi oluşturmakta ve deneyime dönüşmektedir. Bu nedenle Sevgi Ol mak Dünya’da cenneti yaratmak isteyenler için kuşkusuz bir yoldur. Bu etki tepki yasasıyla da uyumludur, Varlığınızın elbette evren üzerinde bir etkisi var ve siz her ne iseniz, öfke mi, hırs mı, şevkat mi sevgi mi, yani siz evrene nasıl bir etki ediyorsanız, aynı titreşimdeki bir tepki ile yanıtlanırsınız. Sevgi Olun, Kendi Cennetinizin tadını çıkartırken Tüm Gezegene şifa yayıyor olacaksınız.)

Sevgi bilincine geçtikten sonra bu bilinçte oturup onu yönlendirebilirsiniz de.. Suya şifa için gönderebilir, hayvanlara şifa için gönderebilir, bitkisel bilinç için gönderebilir veya insanlara şifa olması için yönlendirebilirsiniz.

Bu gezegen üzerinde sürekli aynı titreşimi yayan sadece iki şey vardır: Dünya ve İnsan

(Biz gerçekten de bir bütün olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Topraktan Havadan Evrenin bütününden ayrı varlıklar değiliz. Biz biriz ve bu yüzden biz nasılsak onlar da öyle. Şimdişarıda gördüğümüz her şey içimizde olan bitenin bir yansımasıdır. İnsanlık ve Doğa şu an bu haldeyse bu insanlığın içindeki karmaşanın eseridir.)
Toprak Ana’ya ne yaparsak, kendimize yapmış oluruz. Dişil unsura tekrar nazik ve sevgi dolu olmalıyız ki Dünya iyileşsin !
lovedVe bu Gezegen üzerinde şunu hatırlamalıyız ki; yıldız canlıları, yıldızlardaki kardeşlerimiz gerçekten varlar. Uzun zamanlardır buradaydılar ve kendilerini hiç bakmayacağımız bir yere gizlediler. Engellilerimizin arasına… Zihinsel engelliler kutsaldır. Kendilerini asla bakılmayacak bir yere gizlediler. Zihinsel engellilerimiz bir kenara itildi ki onlar Dünya üzerinde olabilecek en sevgi dolu insanlardır. Onlar sırf insanlık için yüksek frekansları tutmak için buradalar. Bu hepimize, bizden farklı birine nasıl davranacağımız üzerine büyük bir derstir. Yıldız kardeşlerimiz tekrar aramıza dönüp bize yardım ve destek olmak istiyorlar. İlk adımı onların atmıyor olması da onlardan korkuyor olmamız. Gelmiyorlar ve gelip tüm sorunlarımızı çözmeyi düşünmüyorlar (çünkü bu bizim varoluşumuzu anlamsızlaştırırdı) ama gelip hepimize ÖĞRETMEYİ arzuluyorlar. Bizi çok derinden seviyorlar. (ve öyle sanıyorum ki sevdikleri kadar saygı da duyuyorlar.)  Bizimle beraber yürümek istiyorlar, yardım edebilmek için… Ama onlardan korkmamamız gerek. Onlar gerçek. Ve size bir hikâye anlatmıyorum. Gerçek olan şey bu! Devletlerimiz bile artık bize onların gerçek olduğunu söylemeye başladı. Artık internetten de bakıp görebileceğiniz birçok kaynakta, eski hükümet görevlilerinin, “Evet, onların varlığından haberdarız ve bir süredir onlarla irtibattaydık.” Dediklerini görürsünüz. İki haftadır yüzlerce gözlem yapıldı ve yüzlercesi Manhattan ile New York’ta California’nın her yerinde görüldü. New York havalimanı kapatıldı. Çin’deki havalimanı kapatıldı. İnanıyorum ki önümüzdeki yıllarda, hepimize onların burada olduklarını açıklayacaklardır.

Kalbimizin alanında oturduğumuzda, sadece sevgimizi Dünya Ana’ya değil, sadece insanlığa değil, yıldız kardeşlerimize de sevgi ve saygımızı sunmalı ve tekrar gelip bize kendimizi nasıl iyileştirebileceğimizi öğretmelerini istemeliyiz.

Bizler Dünya’nın en müthiş! zamanında yaşıyoruz! Daha önce hiçbir insanın görmediği şeyler göreceğiz. Dünya birkaç sene içinde bambaşka görünecek. Hepimizin onunla birlikte olması da benim dileğim. Tek yapmamız gereken SeVGİ oLmaK.

Sevgi, ihtiyacımız olan her şeyin cevabıdır.

Sevgilerimle … 🙂

Kiesha Crowther konuşması 2. bölüm Youtube Link: Kiesha Crowther-Little Grandmother – We must start living from the heart.

Kiesha Crowther – Toprak Ana’ya Neler Yaptık ? Gelecekte Dünyamızı neler bekliyor ? Bu konuda ne Yapabiliriz?

Merhaba, Kiesha Crowther’ın 2012 yılında İsviçre’nin başkenti Zürih’te yaptığı konuşmanın bir bölümünün Türkçe çevirisini tek tek ellerimle yazdığım word dökümanımdan sunuyorum. Dünya üzerinde Nefes alıyorsanız bu konuşmayı mutlaka okumalısınız. Buna yürekten inandığım için yaptım bu çalışmayı. Merak edenler ekte konuşmanın videosuna ulaşabilirsiniz; Kiesha Crowther Little Grandmother – We must start living from the heart   (bu harika oldu!)

**(Sizlerle burada olmak benim için büyük şeref. İsviçre’de olmak, güzel yüzlerini görmek… Birçok renkten, birçok bölgeden gelmiş, birçok görmüş geçirmiş insan var aranızda. Size baktığımda kendi ailemi (Çok Renkli Kabile – Tribe of Many Colors) görüyorum. Bugün sizinle olduğum için gerçekten çok mutluyum…   Birkaç ay evvel, Arizona’da başka bir seminerdeydim. Çıktığımda her geceki gibi duamı ediyordum. Ve o an bana çok bariz bir şey gösterildi. Bu çok güzel bir şehirdi, çanlar çalıyordu ve önümde de büyük, güzel bir yapı duruyordu ki kilise olduğunu düşündüm. Çevresi led lambalarıyla çevriliydi. Ve İsviçre’ye gitmem söylendi. İnsanların mesajı duyması gerektiği… Ben de “tamam” dedim, “gideceğim”. Ve de ondan bir hafta sonra bir kampın davetiyesini aldım. O zaman “evet, şimdi gitmem gerektiğini biliyorum, gideceğim” dedim. Bugün, dışarıda duamı ettiğim sırada çanlar çalmaya başladı ve kendimi etrafında ışıklar olan yapıya bakarken buldum ve Farkettim ki, buraya ikinci gelişimdi ve tam olarak olmam gereken yerdeydim…)**

Adım Kiesha Crowther. Ve Colorado’nun gerçekten çok ufak bir kasabasından geliyorum. Küçüklüğümden bu yana, canlı olan her şeydeki enerjiyi görürdüm. Canlı olan her şeyde, birçok renk titreşir. Çok ufak yaşlarımdayken, hayvanlarla konuşabilirdim ne söylemek istediklerini duyardım.  Çoğu insan bunların çok kıyak olduğunu düşünür ama küçük bir çocukken, ben kendimin çok farklı olduğumu bilirdim ve herkes gibi olmamak zor hissettirdi. Ve de diğer taraftan öğretiler alırdım. Ses bana bir gün benim de öğretmem için öğrenmem gereken şeyleri açıkça anlatırdı. Uzun bir zaman deli olduğumu düşündüm. Farklıydım ve sebebini bilmediğim bir şekilde bir sesten bir şeyler öğreniyordum. Enerjileri neden görüyordum, hayvanları neden duyabiliyordum, anlayamıyordum. Uzun bir süre sonra, bu dünyada yerim olmadığını düşündüm. Ama otuzuma bastığımda Kuzey Amerika’daki Yerli kabileden bir telefon aldım. Ve oranın yaşlısı bana, benim diğer tarafla küçüklüğümden beri bağlantım olduğunu bildiklerini söyledi. Küçük büyükanne denilen kişi olma zamanımın geldiğini söylediler. Bir şaman ve bir bilgelik öğreticisi olmamın… Ayrıca, benim gibi daha başkaları da var. Benim gibi Bilgeliğin Koruyucusu olan, benim aldığım mesajları alan 11 kişi daha var. Ve Dünya üzerinde oynayacak büyük bir rolümüz var. Konuşmacı olarak yetiştirilmedim, O yüzden bunu yapmak benim için epey zor, hala öğreniyorum. Ama bir söz verdim, olabildiğince iyi bir Bilgelik Koruyucusu ve Şaman olacağım. Tüm bu ürkekliğimi geçersek, size bana öğretilenleri öğretmeye geldim. Diğer tarafın, Dünya Ana’nın ve kıtasal divandaki yerli büyüklerimin öğrettikleri…

Uzun zaman önce, gezegenimizde inanılmaz bir şey oldu. Kutuplar değişti. Ve o zamanlar yaşayan insanlar olarak; Atlantisliler, Lemuryalılar ve Sümerler gerçekten varlardı. Sadece hikâyelerde masallarda olan bir şey değil. Onlar gerçekten yaşadılar,  bizim atalarımızdırlar. Kutuplar değiştiğinde buzul devri başladı. Bu devirden geçtiler, sonra buzlar erimeye başlayınca sular yükseldi ve topraklarını ellerinden aldı. Sular yükselince başka başka gemilere binip dünyanın başka yerlerine dağıldılar. Ayrı ayrı kıtalarda yaşamaya başladılar. Mayalılar, aslen Atlantislilerdir. Aborjinler aslen Atlantislilerdir. Havaililer ve Endonezyalılar, aslen Sümerlilerdir. Watahalılar ve Yeni Zelandalılar, aslen Lemuryalılardır. Kadim öğretileri ve bilgelikleri hala gezegenimizde mevcuttur. Ataları bu gerçekleri korudurlar ve bu gerçekler şimdi insanlara geri dönüyor. Bu insanların kutupların tekrar değişeceğiyle ilgili kehanetleri yüzyıllar boyunca konuşulmuş bir şey . Ve şimdi buna şahit oluyoruz. Yüz yıllardır yerli kabilenin insanları şu kehanette bulunmuştur: Zaman gelecek Dünya Ana değişecek ve Cenneti Doğuracak; Ve bu değişim zamanında, Dünya insanları eğer aydınlanmak istiyorlarsa, kafalarından kalplerinin bilincine geçmeleri gerekmektedir. Derler ki, bu zamanda Dünya’ya gelmiş olan ruhlar, gelmiş geçmiş bütün ruhlardan daha güçlüdür. Ve bu insanlar, kafalarından kalplerinin bilincine geçiş yapabilir ve Dünya’yı değiştirebilirler. Ve bu insanlara Çok renkli kabile deniyor. İşte o kabile biziz. Bahsettikleri insanlar biziz. Bunca zamandır beklenen bizleriz. Kutup değişimi şu anda meydana geliyor. Bu gelecekteki bir şey değil. Şu an olmakta. Bu artık atalarımız “Olacak” diye anlattıkları bir hikâye değil. “Şimdi Oluyor” diyorlar artık. Tam kuzey, artık tam kuzey değil. Tüm gezgen değişiyor. Ve kutuplar değişim tamamlanana  kadar durmayacak. Hepimizin anlaması gereken evrensel gerçek şu ki Doğa Ana, her varlık için kutsaldır. Biz insanlar onun üstünde yaşıyoruz. Onu öldürme hakkına sahip değiliz. Ancak buna çok çok yaklaştık. Hesabını vermeyeceğimiz şeyler yaptık. Dünya’ya hiçbir bilimimizin kurtaramayacağı şeyler yaptık. Yaşama şeklini değiştirmesi gereken bizleriz. Gelip de bizi kurtaracak kimse yok. Gelecek bir kurtarıcı yok. Bizi kurtaracak olan yine bizleriz.

Ozon tabakası yok oluyor.

Gezegenin ısısı 2 derece artıyor.  2 Derecenin insan bedeni üzerinde hiçbir etkisi olmaz ama vahşi yaşamı zihnen etkiliyor. Suyun sıcaklığı balıklara ne zaman doğum yapacaklarını ve yapmayacaklarını bildiriyor. Şimdi o balıklar çiftleşmiyor. Bazı balıklar yılda bir kez doğum yapar ki denizanası su sıcaklığının belli iki gününü bekler. Bu suyun sıcaklığında 200 bebek doğurmaları anlamına geliyor. Şimdiyse su sıcaklığı hep yüksek ve Çin denizleri sadece denizanalarıyla kaplı ve hiç balık kalmadı. 2 derece, böceklere kuzey arktik hayvanlarıyla yaşama imkânı veriyor. Daha önce hiç böcek sorunu yaşamamış bu hayvanların vücutlarını böcekler sarmış durumda. Ve bu böcekler yüzlerce hayvanı, kutup ayılının ölümüne yol açıyor.

Dünyada çöp üreten tek canlı türü biziz. Ve Atlantik okyanusunda birikmiş, Teksas’tan da büyük plastik atık yığını var.

Daha ciddi olan şey ise Meksika körfezindeki petrol sızıntısı… (Fotoğraflar için Link:Tarihin En Büyük Petrol Sızıntısı) Söz ettiklerinden daha vahim bir vaziyet var. Petrolün sızması ve bütün körfezdeki yaşamın ölmesi sadece otuz gün aldı ve doksan gün boyunca bu sızıntı sürdü. Bütün körfez artık öldü. Oradaki bütün hayat kurudu. Sudaki oksijen bile öldü. Meksika körfezinde doğmuş bütün kaplumbağalar, hepsi öldü. Petrol, balinaların yüzmesinden daha hızlı yayıldı. Büyük balıkların %90’ı yaşamını yitirdi.  Bu sadece Meksika körfezinin sorunu değil. Meksika körfezindeki Golfstream akıntısı doğu Avrupa’ya gelmekte. Ve bu akıntı tamamen petrol… Sızıntının altında Everest Dağı’ndan da büyük bir alan petrol ve zehirli gazla dolu. Kuzey Amerika’yı ikiye bölecek kadar büyük bir miktar bu. Gazın küçücük bir miktarı bile sızsa, arazinin başlangıcından itibaren 30 km.deki yaşamı bitirir. Ki bu sadece küçücük bir miktarı…

Hesabını veremeyeceğimiz zararlara sebep olduk. Bilim de dahil, Dünya’daki hiç kimsenin bu zararı telafi edebilecek bir çözümü yok. Tek yaptığımız Toprak Ana’yı öldürmek. Hal böyleyken bile, O bize her nefesimizde, her yudumladığımız suda, her yediğimiz yemekte hayat vermeye devam ediyor. Çünkü bizi seviyor.  Toprak Anamız ile bağ kurmamız gerek. O sizin anneniz. Toprak Ana’nın her mahluk için kutsal olduğu evrensel bir ilkedir. Ama İnsanlık, Toprak Ana’yı öldürmeden önce yok olacak. Artık önümüzdeki yılların ne kadar büyük önem taşıdığının farkına varmalıyız. Kutuplar çoktan değişmeye başladı. Dünya Anamız (Toprak Anamız) yeniden doğacak. Biz de onunla birlikte ilerlemek istiyorsak, kalpten yaşamaya başlamamız gerek. Ne kadar çok sevgi dolu olursanız, o kadar çok akıllı olursunuz. Bu bir masal değil. Bu bizim tek şansımız. Gerçekten olan şey bu. Gerçek bu. Bir çok insan günlerini neler olduğunun farkında bile olmadan geçiriyor. Ama işe olanlar bunlar. Korku içinde yaşamaktansa, dedelerimiz bize kalpten yaşamayı nasihat ediyor. Çünkü ne kadar çok sevgi dolu olursanız, o kadar zeki olursunuz. Sevgi olursak, Gezegenimizi nasıl kurtaracağımızın cevabını alırız ve kalmaya devam ederiz. Eğer böyle yapmazsak, çocuklarımızın bir geleceği olmayacak. Durumumuz gerçekten bu noktada. Şu anda, Dünya ananın yaralarını nasıl saracağımızı bilmiyoruz. Ama beynimizden değil, kalbimizden yaşarsak cevabı buluruz. Şu anda bu gezegende yaşamayı seçmiş olan başka bir jenerasyon değil. Siz seçtiniz. Zira, bizlerin bu Dünya üzerinde bulunan en güçlü ruhlar olduğu söylenir.

elimizdeki güç

(Artık sahip olduğumuz gücü kabul etmenin, sorumluluğu her birimizin tek tek üzerimize almanın zamanı gelmedi mi? Dünyayı her nasıl bu hale getire bildiysek, bu davranışın tam tersini de yapmaya muktediriz! Dünyayı Cehenneme çevirdiğimiz gibi Cennete çevirmeye de muktediriz. Allah bizi yalnızca gözlemler, Bizleri Dünya’da halife kılmıştır. Dünya’da yaptıklarımıza, azgınlıklara, savaşlara, zulümlere hem hayvanlara hem insanlara hem doğaya, ahmakça yarattığımız kirliliğe, tüketime, Toprak Ana’ya yaptıklarımıza Gök Baba’ya yaptıklarımıza müdahale etmez. Müdahale etseydi bizi yaratmasının “anlamı” ortadan kalkardı. O zaten bizi de Evreni de en detaylı sistemle ve en güzel şekilde yarattı. Sadece bu sisteme, toprağa, güneşe, aya, rüzgara kulak versek ve birlikte uyum içinde yaşamaya niyet etsek…. !!! Bir düşünsenize !! Ne kadar güzel olacağımızı (baya fiziksel olarak diyorum), bolluk bereket, sağlık, huzur ve mutluluk içinde olacağımızı anlatmama gerek var mı? Toprak Ana ona yaptıklarımıza rağmen bize vermeye devam ediyor Bir de ona önem veriyorken bize verebileceklerini düşünün.

Bugün İsviçre’nin elektrik ve doğalgaz üretimi için yurtdışından ÇÖP İTHAL ETTİĞİ haberini okudum. ( Link: Gelişmiş Ülke Problemleri, Çöpü İthal Etmek Zorunda Kalmak 🙂 Üstelik ne için ? ) Bu harika bir adımdır ! Yarattığımız Cehennemi Cennete dönüştürme hareketine çok uygun bir örnek.. Adım adım, bilgiyle, farkındalıkla ve sevgiyle….

Yeni bir Dünya Mümkün !

ağaç rüzg. kayık akşam üstüpakistan

dilekcantimur@gmail.com

Keşfetmen Dileğiyle…

Bu sadece basit düşüncelerimden biriydi. Basit dememin nedeni kendimi bildim bileli her günüm böyle düşüncelerle dolu olduğu için.

nr1’da Nil Karaibrahimgil’in bir şarkısı çalıyordu, “Hadi İnşallah”, ve şarkıda şöyle diyordu, “Onu ilk gördüğümde dedim benim olsa aşkımız yıkılırdı.” Yani çok çok güzel yaşardık aşkı, her anımız aşk dolu geçerdi … Ya dedim nasıl ? Filmin görüntüleri geldi aklıma yakışıklı popüler bir çocuk ve normal bir kız. Gerçekten hemen deliler gibi aşık mı olmuştu yani yoksa yakışıklı ve popüler oluğu için mi böyle hissediyordu.

Nasıl ölçülebilirdi aşk dedim kendi kendime 😀 Ha ha ! Fedakarlıklar geldi aklıma heralde en büyük fedakarlığı yapan kişi, en çok aşık demek oluyordu !

Sonra dedim ki “yahu bu neyin kafası, her şeyi ölçmeye çalışıyoruz!”. Zamanı ölçüyoruz mesela sırf kontrol edebilmek için. Yani biz ölçerek kontrol altına alabildiğimizi sansak da.. Oysa ZAMAN dediğin AN dan ibaret ! Bu kadar ! Yani geçmiş gelecek ve şimdi aynı anda gerçekleşiyor. Zaman her olayı aynı anda kapsıyordu.

Sonra aklıma Krishnamurti’nin eğitim sitemiyle ilgili bir vidyosu geldi; yanında iki çocuk oturuyor bir kız bir erkek, Ve onlara Çocukluktan beri bize kıyaslamanın öğretildiğini söylüyordu Krishnamurti, ve şunu öğütlüyordu “Don’t compare yourself with anybody ! ” Yani, biz Kendimizi bile ölçebilmek istiyorduk ve bunun için de etrafımızdaki insanlara bakıyorduk O ne yapmış, O neyi ne kadar yapabilmiş, ben ne kadar yapabilmişim? Onun kadar zeki miyim? Onun kadar iyi miyim? Onun kadar popüler miyim?

Hep ölçmeye çalışıyoruz çünkü o zaman algılamamız daha kolay oluyor.

Aşka da öyle bakıyoruz tabi ki 🙂 Kalbi en çok hani o hop diye düşüyormuş gibi olan, en çok aşıktı bence 😀 Hani o göğsünüzdeki boşluk duygusu ! Ou yoo !! o da gelip geçiyor vesselam. O zaman iki kişinin arasındaki aşkı ölçmeye çalışmak çok aptalca, ve eğer ölçmeye ihtiyaç duyuyorsak zaten hiç olmamış o AŞK ! çünkü kafa karıştırıyor ve düşündürüyor demektir ama aşk düşünülecek bir şey değil, çok yoğun sevgi ve mutluluk karışımı bir duygudur ve yalnızca HİSSEDİLİR (olsa gerek) 🙂

Ama artık bu insan türü yaratıkların algıları eskisine göre genişlemeye başladığına göre; bazı çok geniş spektruma yayılmış ve güzel şeyleri kıyaslamaya, ölçmeye çalışarak değerlerini düşürmek yerine, sadece hissetmeyi keşfetmenizi dileyebilirim !
O zaman eminim yeni bir ölçü biriminiz olacak !
Hissetmek
Ruhunun titreşimi
Kalbin sesi
3. göz
Sezgileriniz gibi…

dilekcantimur@gmail.com