Yeni Dünya Canlısı

Yeni Dünya Canlıları ölüp ölüp dirilirler,,, onlar her nefesteHer yeni anın, içindeki mucizevi yaratıcı gücünü hissederler. Yeniden yeniden yeniden yaratırlar. Yarattıkları sadece aşk içindir. Ve hal böyle olunca çok da fazla değişiklik yapmaya ihtiyaçları yoktur. Yeni dünya canlıları çoğunlukla hallerinden memnundurlar ve fakat sürekli kendi içlerine baktıkları için, ne zaman daha çok ışık alanı yaratabileceklerini anlarlar, yani ne zaman içlerinde yeni yeni karanlık bölgelere rastlarlar, o zaman yeniden bir nefes verir ve alırlar, yani yeniden ölür ve aşk niyetiyle dirilirler. Böylece her dirildiklerinde varlıklarında daha çok ışığı barındırıyor olurlar. Daha çok <Aşk>ı.

Yeni Dünya Canlıları Aşk’ın sonu olmadığını bildikleri halde olabildikleri ((aşk)) kadarıyla memnundurlar. Çünkü oldukları hal -sonsuz Aşk’ın kendisi olmasa da- olabilecekleri en güzel haldir. Çünkü temiz niyetleri ile Ellerinden Geleni yapmış ve kapları ölçüsünde ışıkla dolmuşlardır. Bu yeterli, Bu tam… Her biri bir kabı olduğunu bilir ve kabının yettiğince dolduklarında tarifi güç bir mutlulukla tam olurlar ve bilirler Aşk Onlara daha çok gelmek istediği zaman gelecektir. Onların tek yapabileceği buna layık ve hazır olmaktır…

universe

Anda olmak Cennettir. Yeni Dünya Canlıları bunu ara ara hissetmişlerdir. An’da olmayı öğrenmeye çalışırlar. Zihinlerinin içinde olmak, onlar için bugünü, şu anı yaşamamaktır, yani bedenli birer ölü olmaktır.

Yeni Dünya Canlıları Sevginin ne olduğunu bilirler, sevgisizliği görebilirler ve gerçekten sevebilmenin heyecanıyla yanar tutuşurlar.. ‘Karşılıksız Sevgi’ yi hissediyor olmak, ‘Sevginin kendisi Olmak’ onlar için bir dağcının Himalaya’da Everest’e tırmanması, bir futbol takımının Dünya Şampiyonu olması gibi heyecan verici bir amaçtır.

Sevgi Olmak için
Ne yapılması gerektiğini bilirler ama yapmak zordur. Yapmak için sınırlarını zorlamaları gerektiğini bilirler.. Zorlarlar, aşarlar, genişler ve büyürler…
Yeni Dünya Canlıları yumuşaktır. Bakışları, gülüşleri…

Yeni Dünya Canlıları gençliklerinde oldukça kırılgandır yetişkinlikte kırılgan olmamayı öğrenirler…

Yeni Dünya Canlıları her zaman Özgürdür. Her zaman ve her koşulda. Para bile onları istemedikleri bir şeyi yapmaya zorlayamaz. Parasızlıktan korkmazlar. Nefes aldıkları sürece aç kalmayacaklarını bilirler. Ölmeleri gerekliyse ölürler. Aşk Nasıl derse o. Amaç aşkla dolmaktır. Amaç içerideki aşkı bulmaktır ve Dünyalık hiç bir koşulun bu amacı engelleyebilecek bir etkisi yoktur. Aşk hep oradadır ve Canlı hep orada ve ikisi arasına dünyada girebilecek hiç bir şey yoktur. Olaylar Olur ve geçer… Amaç siyahtan beyaza varmaksa tüm renklerin tek tek farkına varılacaksa kimisinin rengi gridir kimisinin lacivert kimisinin bordo ve trilyon tane renk tonu olduğu gibi trilyon tane yaşam tecrübesi vardır… Yeni dünya Canlısı içinse hepsi tektir, hepsi yalnızca Renk’tir. ve Siyah ile Beyaz arasında… Dolayısıyla Dünyalık hiç bir koşulun, yani rengin ne olduğunun, hangi yoldan bu ikisinin arasındaki yolculuğu yaptığının bir önemi yoktur. Bu yüzden Özgürdürler… Renk renktir, Yol yol… “İki kapılı bir han” mı demişti bir zamanlar bir Aşık… Ne güzel söylemiş…

Yeni Dünya Canlıları Aşıktır…

 

Ben Kimim, Burada Ne İşim Var, Bu Dünya İyileşir mi, Peki Çözüm Nedir ? :)

Herkese selamlar, bu Kiesha Crowther’ın konuşmasının 2.kısmıdır.
(1. kısmını okumak için link: dilekcantimurblog.wordpress.com/1. bölüm Toprak Ana )

Keyifli Okumalar … 🙂

….

şaşkın kızHepimiz bu gezegene insan ürünü kurallar ve insan ürünü dinler içinde doğduk. Ve artık, daha fazlasını hak ettiğimizi dile getirme zamanı. Çünkü daha fazlası var. Kendimizi değiştirmenin, kurtarmanın tek yolu, Kim olduğumuzu hatırlamak… Bizlere hep Tanrı’nın bizden kopuk olduğu anlatılmıştır. Dinler, bizlerin günahkar ve kötü insanlar olduğumuzu söyledi ve Cenneti hak etmemiz gerektiği. ( Aslında ben gerçekten Cenneti hak etmek için çabalamamız gerektiğine inanıyorum, ve aslında bu yazıda da Cennetimizi yeniden bulabilmenin yolunu yazıyor. Bu çaba ise aslında şaşılacak kadar basit 🙂 yalnızca kalp bilincinde yaşamaya başlamamızdan ibaret. O’nu haketmek için O’nu seçmemiz gerekli. İnsanlar bunu bilmiyor ve dahası korkuyorlar. Tanrı varlığımızı, sınırsız potansiyelimizi yeniden hatırlamayı seçmeliyiz.) Ben bugün, asla unutmamınız gereken bir şeyi söylemek üzere buradayım;

Siz Tanrısınız… (Nur’unun Nur’u olarak… O’ndan olarak.)

Ruhunuz Tanrı… (Tıpkı Okyanustaki bir damlayı aldığınızda her nasıl o damla okyanustan farklı bir şeye dönüşmediyse ve okyanusun tüm özelliklerine sahipse biz de Tanrı’dan bir damlayız…)

Tanrı’dan kopuk (ayrı) değilsiniz.

Hepinizin Tanrı olan bir Yüksek Benliği var.  (Buna bayılıyorum 🙂 )

Ruhunuz, Yüksek benliğiniz, Yüce Rabbin bir parçası. J
Tanrı ne bir erkek, ne de bir kadın. Tanrı, bilendir. Tanrı, her şeydir. Tanrı tüm yaratılışta bulunan sevgi ve ışıktır. Ruhunuzu yapan Tanrı’dır. Ruhunuzu Tanrı yaptı ve ruhunuz sizin içinizde yaşıyor Siz Tanrısınız. Herkesin yüksek benliği var. Ve sizi buraya yollama kararını alan Yüksek Benlikleriniz. Gelmeyi siz seçtiniz. Bunu niye seçtiğinizi kendinize sorun. Buradaki sizden, sizin yüksek benliğiniz sorumlu. Bu gezegene pırıltınızı gönderme kararı aldınız.  Deneyimlediğiniz her şey, bir insanla, bir hayvanla, bir bitkiyle olan her etkileşiminiz, Yüksek Benliğinizin size gönderdiği bir deneyim. O yüzden, ne bir hata ne de bir günah var. Buraya öğrenmek için geldiniz. Düny hayatı (bir yanıyla)bir okul. Her gün deneyimlediğiniz her şey, iyi veya kötü görünsün sadece birer öğreti (hatırlatıcı) ve deneyimdir.

İyi veya kötü, kolay ya da zor görünse de her deneyimden öğrenebilir ve gelişebilirsiniz. Kim olduğunuzu gerçekten anlayın!  Sizler Tanrı ve Tanrıçasınız. Madem ben, bana en hayırlı öğrenimim için Yüksek Benliğim tarafından verilmiş olan yolculuğumda Tanrı ve Tanrıçayım, o zaman başka hiçbir insanı yargılayamazsınız ve hiç kimse de sizi yargılayamaz. Siz Mükemmelsiniz. Bütün yaşam öğrenmek  ve gelişmek için. (Deneyimlemek ve Bilinçlenmek ve kaynağın kendisini saflaşmış olarak tümüyle hissetmek, bilmek için bütün olma (her şey ve hiç olma)yolunda ilerlemekten ibaret). Belki komşunuz seçimleri hoşunuza gitmiyor ama onlar tam olarak öğrenmeleri gerekenleri öğreniyorlar. Bunun bilincinde olduğunuzda, özgürleşirsiniz. Birilerinin sizin hakkınızda ne düşündüğü farketmez. Ve bizim de kimseyi yargılama hakkımız yok. Hepimiz kendi yolumuzdayız. Öğreniyor, deneyimliyor ve gelişiyoruz. Dedelerim bana bir seferinde şöyle demişlerdi; “Başkalarının senin hakkındaki düşüncesi, seni ilgilendirmez.” kesinlikle haklıydılar. Toplumdaki statünüzün bir önemi yok. Ne kadar gelirinizin olduğunun bir önemi yok. Bunlar hep egonun ürünleri. Ve ego ile yaşamak, yanlış bir yaşam şekli. Çünkü sizi Tanrı,’dan koparan yalnızca egodur. Çünkü insan ürünü dinler Tanrı’dan kopuk olduğumuzu öğretti.  Ve dini liderler, gücünüzü sizden aldı. Din, bireyin gücünü almakta, Sizi Tanrı’dan koparmaktadır. Dünya’daki gücünüzü olduğu kadar, ahiretinizin gücünüz de sizden almaktalar. Artık onlara gücünüzü teslim etmeyin.  Tanrı’nın gözünde değerli olup olmadığınızı kimsenin söylemeye hakkı yok ! Sizler varoluşunuzun güçlü, eşyaratıcılarısınız. Zihin ve ego ile yaşamayı bırakıp, tekrar kalpten yaşamaya dönmemiz istendi bizden.

Tüm insanlık adına Dünya’daki en büyük yara, kendimizi sevmiyor oluşumuz !  Siz gerçekten kimsiniz ? Ve o kişiyi seviyor musunuz? Dünya üzerindeki en büyük yara budur. Size kendinizi yansıtacak kimseniz yoksa, sevilesi, hoşlanılası ve değerli olduğunuzu, yine de sevilesi ve değerli olduğunuza inanır mısınız? Ama yaralarımız bizi çirkin değil güçlü yapar. Hepimiz hata olarak gördüğümüz şeyler yaptık, ama artık onlara hata gözüyle değil, öğrenme fırsatı gözüyle bakmalıyız. Böylece, kendimizden nefret ve şüphe etmeyi (kendinden-kuşku) bırakabiliriz. Böylece Tanrı’nın parçası olduğunuzu ve güzel olduğunuzu hatırlarsınız.

Birbirimizi sevmeliyiz. Çünkü bizler gerçekten kardeşiz ! Hepimiz aynı anneden doğmayız. Hepimiz Tanrı’dan gelmeyiz.

Dünya’nın geçirdiği en muazzam zamanda yaşıyoruz. Ve bizler gelmiş geçmiş bütün ruhlardan daha güçlüyüz. Yaşadığımız Dünya’yı değiştirmeye muktediriz. Tek (!) istenen şey , *Sevgi Olmamız* .

Sevgiyle yaşadığında her şey değişir.

Sevgiyle, Kim Olduğunu Hatırlarsın.

Sevgiyle, Kimseyi Yargılamaz Olursun.

Sevgi olarak, Dünya’nın bilincini kafadan kalbe taşırsın.

Sevgi gerçekten cevaptır.

Yüzyıllardır kadim yerliler Dünya üzerine gelecek bazı insanlardan bahsetti. Bunlar, Dünya’nın yaşam biçimini değiştirecek olanlardı. Bunlara “Çok Renkli Kabile” denilecekti. Günümüzde bütün kadim yerliler artık zamanın geldiğini söylemekte ve bunca zamandır beklenenler “Bizleriz”!  ve Dünya Ana ile beraber aydınlanabiliriz. Kutupların yeniden değişmeye başladığı bir gerçek. Tamamlanması sadece birkaç sene alacak. Şimdiyse insanoğlu bir seçeneğe sahip :  Ya aynı kafada yaşamaya devam ederiz ve doğanın kendini yenilemesine ayak uyduramayıp Dünya üzerinden siliniriz. Ya da Kim olduğumuzu hatırlarız, (gücümüzü yeniden kabul ederiz), sevgide yaşayarak, aydınlanarak (bilinçlenerek) ilerlemeye devam ederiz.

Kalpten yaşamak aslında çok çok kolaydır. Yapmak zorunda olduğumuz en basit şey… Hepimizin kendini sevgi durumuna sokacak, kalbini açacak özgün yöntemleri vardır. (beynin alfa beyin dalgasına geçmesini sağlamak için yöntemler örneğin; sevdiğin tarzda bir müzik dinlemek, sevdiğin bir hobini yapmak, dans etmek, denize girmek, yoga yapmak vb.) Benim için bu, doğayla, ağaçlarla ve bitkilerle birlikte olmak olduğu gibi güzel bir müzik dinlemek de durumumu hızlıca değiştirebilir. (yükseltir). Bazen küçük bir çocukla veya bir hayvanla birlikte olmak da bunu sağlayabilir. Ama hepimizde bu yol farklıdır. O yüzden kalbe inmenizi en kolay şekilde sağlayacak yöntemi siz seçin. Ve o durumda bir süre kalın. Günde 5 dk.olsa bile…

 Bizden istenen şey bilinç değişimidir. Zihin, ego durumundan, kalbi duruma geçmek… Dünya bilinci gerçek bir şeydir, bir tür enerjidir. Evrendeki her şey enerjidir. (Her şey enerjiden meydana gelir, soyut ve somut her şey aralarındaki tek fark titreşim-frekans- yoğunluğudur. Örneğin, şünceler yalnızca daha az titreşimli maddelerdir. Neye odaklanırsanız onu yoğunlaştırsınız ve dünya alemimde realiteye dönüştürürsünüz.) Bilincimiz de ayrıca bir enerjidir.

Ve şu anda Dünya’da kafa bilinci hakimdir. (Bunun içinde yanlış düşünce kalıplarıyla dolu bilinçaltı, egosal tatminsizlikler, korkular, temeldeki kendini sevip saygı duyamamaktan kaynaklanan değersizlik hissini yenebilmek için bunu dışarıdan alabilmek için çabalayan, doyumsuzluk ve sürekli daha fazlasını isteyen bir zihin vardır.) Ne mutlu ki Sevgi enerjisi, Korku (nefret) enerjisinden 10 kat güçlüdür. Ve hakikaten, tüm bilinci değiştirebilmek için Dünya popülasyonunun sadece 3’te 1’inin sevgiyle yaşamasına ihtiyacımız var. Şu anda en güçlüsü zihin bilincidir. O yüzden kararlarımızı hislerimizle almak yerine düşünerek alıyoruz. Ama kararlarımızı kalbimiz vasıtasıyla vermemiz gerek. Bilinç, kafadan kalbe (mind to hearth) geçiş yapmaya başladıkça, bunu hep beraber yaşayacağız. Yani 3’te 1’imiz kalpte yaşamaya başlar ve kim olduğumuzu hatırlarsa, Dünyamızı gerçekten değiştireceğiz. Ve kalp bilincimiz giderek ağırlaşmaya başladıkça zihin bilincinin yerini alacak. Bu yüzden atalarımız bize meselenin gidip bir şeyler yapmak olmadığını, Dünyamızı değiştirmek için hiçbir şey yapmamız gerekmediğini söylerler. Bizden yapmamızı istenen tek şey Sevgi Olmamız. (Be the Love itself) .

Evrende her şey enerjidir EinsteinSadece sevgi olarak, o bilinç seviyesinde oturup Dünya’ya sevgi vererek, Dünya’yı değiştirirsiniz. 🙂 (Çünkü bütün enerjilerin toplandığı ve yoğunlaşan enerjilerin dünyada realiteye dönüştüğü bir sistemde bulunuyoruz. Buna Toplum bilincini örnek gösterebilirim. Her bir insanın aklından geçen tüm düşünceler ve ruh halini kaplayan hisler Matris denen bu enerji ağında toplanmaktadır ve birbirine benzeyen enerjiler mıknatıs gibi birbirlerini çekmektedirler. Ve yoğunlaşan enerji Dünya’daki realiteyi oluşturmakta ve deneyime dönüşmektedir. Bu nedenle Sevgi Ol mak Dünya’da cenneti yaratmak isteyenler için kuşkusuz bir yoldur. Bu etki tepki yasasıyla da uyumludur, Varlığınızın elbette evren üzerinde bir etkisi var ve siz her ne iseniz, öfke mi, hırs mı, şevkat mi sevgi mi, yani siz evrene nasıl bir etki ediyorsanız, aynı titreşimdeki bir tepki ile yanıtlanırsınız. Sevgi Olun, Kendi Cennetinizin tadını çıkartırken Tüm Gezegene şifa yayıyor olacaksınız.)

Sevgi bilincine geçtikten sonra bu bilinçte oturup onu yönlendirebilirsiniz de.. Suya şifa için gönderebilir, hayvanlara şifa için gönderebilir, bitkisel bilinç için gönderebilir veya insanlara şifa olması için yönlendirebilirsiniz.

Bu gezegen üzerinde sürekli aynı titreşimi yayan sadece iki şey vardır: Dünya ve İnsan

(Biz gerçekten de bir bütün olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Topraktan Havadan Evrenin bütününden ayrı varlıklar değiliz. Biz biriz ve bu yüzden biz nasılsak onlar da öyle. Şimdişarıda gördüğümüz her şey içimizde olan bitenin bir yansımasıdır. İnsanlık ve Doğa şu an bu haldeyse bu insanlığın içindeki karmaşanın eseridir.)
Toprak Ana’ya ne yaparsak, kendimize yapmış oluruz. Dişil unsura tekrar nazik ve sevgi dolu olmalıyız ki Dünya iyileşsin !
lovedVe bu Gezegen üzerinde şunu hatırlamalıyız ki; yıldız canlıları, yıldızlardaki kardeşlerimiz gerçekten varlar. Uzun zamanlardır buradaydılar ve kendilerini hiç bakmayacağımız bir yere gizlediler. Engellilerimizin arasına… Zihinsel engelliler kutsaldır. Kendilerini asla bakılmayacak bir yere gizlediler. Zihinsel engellilerimiz bir kenara itildi ki onlar Dünya üzerinde olabilecek en sevgi dolu insanlardır. Onlar sırf insanlık için yüksek frekansları tutmak için buradalar. Bu hepimize, bizden farklı birine nasıl davranacağımız üzerine büyük bir derstir. Yıldız kardeşlerimiz tekrar aramıza dönüp bize yardım ve destek olmak istiyorlar. İlk adımı onların atmıyor olması da onlardan korkuyor olmamız. Gelmiyorlar ve gelip tüm sorunlarımızı çözmeyi düşünmüyorlar (çünkü bu bizim varoluşumuzu anlamsızlaştırırdı) ama gelip hepimize ÖĞRETMEYİ arzuluyorlar. Bizi çok derinden seviyorlar. (ve öyle sanıyorum ki sevdikleri kadar saygı da duyuyorlar.)  Bizimle beraber yürümek istiyorlar, yardım edebilmek için… Ama onlardan korkmamamız gerek. Onlar gerçek. Ve size bir hikâye anlatmıyorum. Gerçek olan şey bu! Devletlerimiz bile artık bize onların gerçek olduğunu söylemeye başladı. Artık internetten de bakıp görebileceğiniz birçok kaynakta, eski hükümet görevlilerinin, “Evet, onların varlığından haberdarız ve bir süredir onlarla irtibattaydık.” Dediklerini görürsünüz. İki haftadır yüzlerce gözlem yapıldı ve yüzlercesi Manhattan ile New York’ta California’nın her yerinde görüldü. New York havalimanı kapatıldı. Çin’deki havalimanı kapatıldı. İnanıyorum ki önümüzdeki yıllarda, hepimize onların burada olduklarını açıklayacaklardır.

Kalbimizin alanında oturduğumuzda, sadece sevgimizi Dünya Ana’ya değil, sadece insanlığa değil, yıldız kardeşlerimize de sevgi ve saygımızı sunmalı ve tekrar gelip bize kendimizi nasıl iyileştirebileceğimizi öğretmelerini istemeliyiz.

Bizler Dünya’nın en müthiş! zamanında yaşıyoruz! Daha önce hiçbir insanın görmediği şeyler göreceğiz. Dünya birkaç sene içinde bambaşka görünecek. Hepimizin onunla birlikte olması da benim dileğim. Tek yapmamız gereken SeVGİ oLmaK.

Sevgi, ihtiyacımız olan her şeyin cevabıdır.

Sevgilerimle … 🙂

Kiesha Crowther konuşması 2. bölüm Youtube Link: Kiesha Crowther-Little Grandmother – We must start living from the heart.

Kalbinin Sesi ?..

Kalbinin sesini dinlemenin önemi hakkında belki farkındalığını birazcık daha artırabilmek niyetiyle yazıyorum… Kalbinin sesi ne ola?

Yaşamın boyunca senin en sadık ve en bilge rehberin. İster dinle ister dinleme! . diyip yazıyı sona erdirmek vardı :! Şaka, şaka.. Ama emin ol artık, onu dinle saygı duy ve güven ki o böyledir. Sadıktır çünkü her zaman oradadır, ta ki sen onu susturana kadar. İkinci özelliği ise o, her zaman Senin ve Bütünün en yüksek hayrı için işler. Tanrı’nın bize, bizi dünyaya gönderirken teslim ettiği en kıymetli araç-gereçlerden biridir bence. 🙂 Özlerimizin içine yerleştirmiş ve biz İnsanları onunla beraber Dünya gezegenine göndermiştir. Ve üçüncüsü, Evet, Kalbin sesi bilgedir, çünkü o aynı zamanda ‘Ruh’un ‘Sesi’dir. Senin ruhun ise Allah’ın bir parçası olduğu için (Secde Suresi 9. ayet ) Evrenin tüm bilgisini içinde barındırmaktadır, ihtiyacın olan her ama her şeyi nasıl elde edebileceğinin yolu ondadır, ihtiyacın olan bütün çözümler ondadır. Sadece kalpten sorman ve cevabı işitmeye hazır olman gerekir. Bazıları cevapları işitmeye hazır değildir. Bazıları ise kalpten sormazlar. Zihinleriyle, egolarıyla sorarlar ve aldıkları yanıtlardan tatmin olamazlar..

“Bir insanın hayatı boyunca gerçekleştirdiği tüm seçimleri tüm davranışları ve düşünceleri yalnızca iki temel duygudan biriyle motive edilir; Sevgi ya da Korku. Gerçekte yalnızca iki duygu vardır. Her insan düşüncesi, her insan davranışı ya sevgiden ya da korkudan kaynaklanır. Tüm diğer düşünce ve duygular bu iki temel duygunun değişik versiyonlarıdır.” Dolayısıyla, yaşamın boyunca aldığın ve alacağın Tüm kararlar seni yalnızca iki tane yoldan birine götürecektir; Dirençsiz yol, (kısa, kendiliğinden, ilahi düzenle uyum içinde akışta olduğunu hissettiğin), ya da Dirençli yol (işlerin bir türlü yolunda gitmediği, işte bu ! diye heyecanlanamadığın, talihsizliklerin veya mutsuzluğun peşini bir türlü bırakmadığı) Bu nedenle bir durup düşünebilir misin, seni yaşamın boyunca yönlendiren o itici güç Tanrı’nın sana direkt gönderdiği ilham mıydı, sana ait olan kalp sesin miydi? Yoksa toplumsal bilincin kalıplarına hapsolmuş bir zihnin korkusu mu? Şimdi birkaç saniye durup hayatını gözden geçirmeni istiyorum. Okuduğun okuldaki bölüm hep okumayı istediğin bölüm mü? Üniversitelerdeki bütün bölümleri tek tek getir aklına ve bunlardan istediğini okuman mümkün olsaydı, yine de şu an okuduğun bölümü mü seçerdin? Şu anda yaptığın işin mesela; Akşam mesai bittiğinde işinle ilgili bir şeyler okumaya, araştırmaya devam ediyor musun? Ben bu işi nasıl daha iyi yapabilirim diye düşünerek o alanda kendini geliştirmekten zevk alıyor musun? Her gün yapmakta olduğun işi, güzel varoluşunun amacını gerçekleştirmek olarak görebiliyor ve böyle olduğu için her sabah mutlulukla uyanıyor musun? Sana verilen bu yaşam süresini, aldığın her nefesi layıkıyla değerlendirdiğine emin misin? Sana bir şey diyim mi; Life is too short for the Wrong Job!  J  Ve eşin; Onunla egolarını tatmin etmek, yalnız kalmamak, çevrene, arkadaşlarına karşı bir duruş kazanmak için beraber olmadığına emin misin? Veya sevgi açlığını giderdiği için onunla birlikte olmadığına ? Onu yargısız, koşulsuz ve en önemlisi karşılıksız sevdiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilir misin? Eğer sana sevgi göstermese, sana maddi manevi hiçbir şey vermese, yine de onu aynı aşkla sevmeye devam edebilir ve böyle hissettiğin için mutlu olabilir misin?

Eğer en az birine verdiğin cevap evetse, hadi yine iyisin ! ama eğer hayırsa, üzülerek söylüyorum ki zihninin hapishanesindeki gardiyanların yönlendirdiği bir hayatı yaşıyorsun, kendi hayatını değil ! İyi haber ise şu ki; o hapishanenin duvarlarını (çocukluğundan beri öğretilen ve benimsenen düşünce kalıpları) da, başına diktiğin gardiyanları da (toplumsal yargılar) sen bizzat kendin oralara yerleştirdiğin için onları def edecek yok edecek ve zihnini sınırsız potansiyeline kavuşturacak olan da sensin! O kadar değerli ve o kadar yeteneklisin ki anlatamam ! Eğer Sen sana ait olan o az dirençli yolda olmayı istiyorsan, lütfen sevgiyi seç ! Kalbinin sesi senin en değerli Rehberindir ! Ona kulak ver, ona güven ve teslim ol, O çıkışı biliyor !

—————————

cheetahBir de size bir şey daha anlatacağım; Kalbinizin sesinin aslında doğadaki hayvanların iç güdüleri gibi olduğunu biliyor muydunuz? Bunu hayal edince benim hep mutluluktan gözlerim dolar. Çünkü her yeni doğan insanın kirlenmeden ömrünün sonuna kadar kalbini takip ettiğini hayal eder ve dünyanın çok daha renkli çok daha çeşitli ve buna rağmen çok çok daha uyumlu bir yer olduğunu görürüm. Tıpkı doğadaki gibi. Doğada hiç kimse o gün yapacağı şeyleri zorla yapmıyordur. Zorla uçan bir kuş zorla bu kadar hızlı koşan çita olduğunu sanmıyorum 😀 Hepsi Tamamen özgür iradesiyle seçtiği şeylerle meşguldür, Her hayvan doğadaki kendi görevinin farkındadır ve yeteneklerine hakimdir ve o iş onun doğasında olduğu için yaptığı işte harikalar yaratıyordur. Akşam eve geldiğinde yorgun değildir, hala ailesi ile paylaşabileceği neşesi vardır. Enerjisi çekilmemiştir, kafası karışmamıştır aksine onun enerjisi her zaman yüksektir. Sanırım kapitalizmin sonunu getirecek olan İnsanların kalplerinin seslerine kulak vermesi olacak ! Şahsen ben inanıyorum, belki 1000 yıl sonra ama olacak olan bu ! Çünkü şu an varolan düzen, doğamıza aykırı. Ama emin olun ki Doğa her zaman kazanır. Zaman hiç problem değil 😉

arı çiçek 2Bu düşünceye Kuran’daki Arı ayetini de okuyunca iyice ikna olmuştum. Size de bahsedeceğim. Ayette Allahın arılara vahiy ettiğini ve arıların da bu sayede bal ürettiğini yazar.(Nahl 68.) Ve bütün canlılar der Allahı tesbih etmektedir. 🙂 Bu muazzam ! Bu harika ! bir duygu ! Doğaya bir baksanıza?  Tüm bu zeka tüm bu ilham tüm bu beceri tüm bu yeteneklerinin farkındalık nereden geliyor o hayvanlara? Zihinleri temiz olmasın sakın ? 😉 A evet onlar saçma sapan şeylerle meşgul etmiyorlar zihinlerini, ve üstelik yapılan deneyler onların da öğrenebildiğini gösteriyor öyle değil mi? Biz İnsanız ! Hem doğadaki gibi zihnimizi temiz tutup kendimize kendi doğamızı tanıma fırsatı versek, yeteneklerimizin farkına varsak hem de bunu önce kendi huzurumuz ve sonra  tüm insanlığın hayrı için kullansak dünya cennetten başka ne olurdu ? Neden yapamadık ? Bana sorarsanız çok zaman kaybettik her defasında kalbimizin sesini dinlemeyip zihnimizle hareket ederek ve her defasında uzun yolu seçerek. Çok ama çok zaman kaybettik ama sindire sindire öğreniyoruz demek J Olmayanı deneyimleyerek ne olması gerektiğine doğru alınan bir yol olsa gerek bu !

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. (Nahl 68.)

Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü, uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bu olayda aklını kullananlar için örnekler vardır. (Nahl 69.)

Bu ayette “Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollardan yürü” dediğini yeni okudum ve kalbim hop etti. İşte bu size bahsettiğim o sevgiyle kabul edilen, Dirençsiz yol. Gerçekten sevildiğimi hissediyorum. Sizce Allah hayvanlarala olan ilişkisini bize neden anlatmış olmalı neden bu ilişkiden bir örnek almamızı istemiş olmalı ? Ve bunu direkt dile getirmiş, üstelik düşünenler için bu olayda çok büyük ibretler vardır demiş. Vahiy yani İlham yalnızca Peygamberlere gönderilen bir şey değildir demiş, arılara, sivrisineklere de gönderildiğini ısrarla anlatmış ve aslında HEPİMİZE bu ilhamı gönderiyor olduğunu göstermek istemiştir. Sizi bilmem ama ben şahsen bütün bu ayetleri kendi üzerime alıyorum ve Şahsen Rabbimin bana kolaylaştırdığı yolda yürümeyi sevgiyle tercih ediyorum.

Bahsini geçirdiğim ayetlerin tamamı, merak edenler için;

Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya toplar Allah şüphesiz her şeye Kadir’dir. (Bakara 148.)

Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey, O’nu tesbih ederek, O’nun noksan sıfatlardan uzak olduğunu hatırlatmaktadır. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, . Ne var ki siz, onların tesbihini/ bu hatırlatmasını anlayamıyorsunuz. O, yumuşak davranandır; bağışlayıcıdır. (İsra 44.)

Kuran’da bir de Kalbinin sesini işitebilmen için insanlara tavsiye edilen bir yöntem olan Namazdan bahsetmek istiyorum. Ben Kuran’da her okuduğumda secde etmenin Allah ile bağlantıya geçmek olduğunu görüyorum. Bu konuyu cidden araştırma gereği duydum ve Kuran’da secde etmenin geçtiği bütün ayetleri tek tek inceledim. Sonuç olarak secde etmek derken hiçbir şekilde alnını yere değdirmekle ilgili bir anlama rastlayamadım. Zaten alnını yere değdirmek ve bu sayede boyun eğmek nasıl bir güzellik getirebilir ki İnsanın ruhuna ? Alnını yere koymak ibadetinin nasıl bir anlamı olabilir?? Bizim Allah ile iletişimimiz zaten gönülden değil midir? Zaten gönülden onun yüceliğine iman etmiş değil miyiz? Tüm yüce İslam aleminin izniyle !? Düşünen bir Mümin olarak bunları sorduğum doğrudur ve Kimsenin dikkatini çekmemiş şu ayete dikkatinizi çekiyorum :

“Ve hatırlayın demiştik ki: “ Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin.”” Bakara 58

Bu ayeti okuduğumda secde etmek derken ne demek istendiği çok temiz bir şekilde netleşmişti kafamda. “Secde Etmek” eyleminin, huşu içinde Allah ile bağlantıya geçmekten başka hiçbir şey olmadığı, en az, bir kapıdan içeriye yalnızca yürüyerek girilebileceği kadar netti !

Meleklerin de bize secde ettiklerini ve yalnızca iblisin secde etmediğini de biliyorsundur (Bakara 34). Sizce bu ayette melekler dizlerinin üstüne çöküp alınlarını yere mi koymuşturlar 😀 böyle düşünmek çok komik geliyor bana (böyle düşünenler kusuruma bakmasın) Fakat bu düşünce yalnızca İnsan’ın sınırlı düşüncesinin bir ürünü. Melekleri insanlaştırmak, onlara el ayak baş falan vermek ve eğildiklerini hayal etmek… Melekler ışık varlıklarıdır onlar eğilip bükülmezler veya ellerinde kitaplara falan ihtiyaçları yoktur. Bunlar bizim özelliklerimizdir. İnsanoğlunun yaptığı en büyük hata da zaten bu Allah’ı da, Melekleri de insanlaştırma çabalarıdır. Bunun nedeni aklı böyle düşündüğünde bu görünmeyen varlıkları daha kolay kabul edebiliyor olmasıdır. Fakat hakikatler böyle değildir. Bu konuda daha sonra daha açıklayıcı bir yazı yazabilirim şimdilik namaz kılmakla ilgili bir detay olarak belirtilen secde etmenin aslında ne demek olduğunu açıklayarak bu insana benzetme konusunu burada bırakıyorum.

Evet Namaz kılmak, secde etmek tamamıyla bir tefekkür halidir. Tefekkürden kastım da zihni susturup kalbin sesini sonuna kadar açmak… Ve dolayısıyla tefekkür etmek hiç de sanıldığı gibi hareket ederek konuşmak değil, sadece susmak ve bağlantıya geçmektir. Sence de böylesi, ibadeti daha anlamlı kılmıyor mu? Gerçek şudur ki Cennetin kapısı dile getirdiklerinle değil, yüreğinde hissettiklerinle açılır. Ve evet, Tefekkür eşittir Meditasyondur.  Hah şimdi bazı sesleri duyuyorum ki Meditasyondur dendiğinde “tövbe haşa” diyorlar ama Tefekkür dendiğinde “ha o olabilir” diyorlar. Müslüman neden kendine yararlı olacak şeylerin özüne bakmaktan bu kadar uzak, bu kadar imaj düşkünüdür bilinmez. (pek de ilgilenilmez aslında tarafımca 😀 ) Namaz kılmak=Meditasyon dur kardeşim ! Meditasyon aynen namazda yapıldığı gibi zihni susturup ruh ile bağlantıya geçme eylemidir. Bu, bu kadar basittir ve basit olduğu kadar da önemli. Kuran’da namaz kılmakla insanlara alışkanlık haline getirmeleri istenen şey Ruh ile, Kendi kalpleri ile sürekli bağlantıda olmalarıdır. Çünkü bu, kendi isteğin ve bilincinle sana seni hediye edecek olan tek eylemdir! Kalbinin (Ruhunun) sesini ancak ve ancak zihnini susturduğun zaman duyabileceğin için…

meditation1

Peki bunu istiyor musun ? Namaz kılmaya zorla gidenlerden bahseder mesela Kuran’da şahsen ben de meditasyon yapmaktan, 10 dk. nefes egzersizi yapmaktan, hayatını güzelleştireceğini bildiği halde kendiyle kalmaktan ve kendi kararlarını uygulamaktan uzak duran insanlar tanıdım.

Zihnin sesini işitmek kolaydır. Zor olan Ruhun sesini işitmektir. Hele zihni susturmak, yani o ilk adımı atmaya niyet etmek hakikaten hepsinden zordur. Seni bir sakince oturup da zihnini susturman için teşvik edecek şey senin kendine, özüne dönme isteğin, hatta cesaretindir. Cesaret dememin nedeni, birçok insan gerçekten özüyle konuşmaktan, kalbinin sesini duymaktan, o sesin sonu mutluluğa çıkan yolu o insana göstermesinden, bayaa bildiğin mutlu olmaktan korkmasıdır. Dünya’da olan bitene, kendi hayatına şöyle bir uzaktan bakmak ve aman ola ki bambaşka bir gerçeklik görme korkusudur bu. Gerçekler acıdır, haksızlar diyemem 🙂 Ve Gerçekleri görmeye başladığınızda, bu zamana kadar nasıl bir yanılsamanın içinde yaşadığınızı fark edersiniz. Hayatınızın nasıl toplumsal yargılar tarafından yönlendirildiğini, bir türlü kendi doğanız nasılsa aslında öyle olamadığınızı gördüğünüzde bu sizi biraz rahatsız edebilir, haklısınız. Ama KİM, ömrünün sonuna kadar bir yanılsama içinde ve nedenini bir türlü anlayamadığı (ki bu kesinlikle içsesin, kalp sesinin bastırılması nedeniyle oluşan) eksikliğin (boşluğun) verdiği huzursuzlukla yaşamak ister ki???? Kendinden uzak bir yaşam ancak –mış gibi bir yaşam olur, yaşamak yerine yaşıyor-muş gibi taklit yapmaktan memnunsan kulaklarını kalbinin sesine tıkamaya devam et kardeşim.

Eğer özünle tanışmak, ruhunla yeniden bağlantı kurmak, içindeki o biricik, sana özgü yaratıcı potansiyelini keşfetmek ve şu ana kadar, yani tüm yaşamın boyunca sahip olduğun algını biraz DEĞİŞTİRMEK ve böylelikle yaşamına IŞIK katmak istiyorsan Meditasyon yapar ve odağını Kalbinin sesine açarsın.
Meditasyonu, mutlu olmaya cesaret edenler yapar.

Kalbinin sesini, mutlu olmaya cesaret edenler dinler.

Bu işin matematiği bu kadar basit! 2×2=4 Ne var ki ben mutlu bir yaşamı kendine layık görenlere hitap ediyorum, diğerleri içinse en azından bunun farkında olmalarını sağlıyorum.

Herkes kendi için neyin iyi olacağını düşünüp öyle adım atar değil mi? Ve işte sen bu soruyu sorduğunda kalbin sana ihtiyacın olan cevabı verir. Ama işte burda önemli olan gelen ses kalbinin mi yoksa zihninin mi sesidir, bunu ayırt edebiliyor musun ? Ruhunuzun sesini duyduğunuzda onu şu özelliklerinden tanırsınız:

1.si O, sizin hayalini kurarken inanılmaz derecede haz aldığınız düşüncedir. En geniş ve ferah düşünceniz

2.si Onu düşündüğünüz anda kalbinizde bir ışık bir ateş yanıyormuş gibi hissedersiniz. Ben çok sonra bunun içimdeki sevginin yoğunlaşmış hali olduğunu öğrenmiştim. O en safve güzel duygularınızı harekete geçirendir.

3.sü Onu çok net ve emin şekilde dile getirirsiniz. Acaba, Olsa iyi olur vesaire demezsiniz. Diyemezsiniz. O en net sözünüzdür.

İşte bütün bunlar aynı anda olduğunda Tanrı size bir şeyler ilham etmiş siz de onu duymuşsunuz demektir. İşte yaşamın hazzı da bana göre burdadır. O’nunla hep bağlantıda olabilmek

Ve bundan sonra Zihninin seni yönlendirmesine izin vermemelisin, Zihnini sana hizmet etmesi için kullanmalısın. Seni yönlendirmesine izin vereceğin tek şey Kalbinin Sesi olmalıdır. Sana sahip olduğun bir Rehberden haber veriyorum. Sadece biraz daha önem ver ona, ve bırak kontrolü o ele geçirsin. Onun hayatını güzelleştirmesine izin ver. Sana mutluluk ve huzur getirmesine izin ver.   O, Tanrı’nın sana ulaştırmaya çalıştığı sesidir, Sen onu ne kadar kulak ardı edersen o kadar uzatırsın yolunu ve gerçekten mutsuz ve huzursuz bir yaşamın içinde her gün şikayet ederek dönüp durursun. Bu nedenle Kalpten gelen hiçbir yönlendirmeyi kulak ardı etmemeli, korkmamalı veya çok mantıksız deyip kaçmamalı, onu sevgiyle benimsemeli ve gerçekleştirmeye çalışmalısın. Böyle yapmalısın ki varlığının esas amacını kavrayabil ve sana verilen bu güzel yaşamda o amacı deneyimle.

Ve bir de ne var biliyor musun, Allah bizim kalben istediğimiz şeye sahip olmamızı ister. Çünkü dediğim gibi kalbimizin istediği şeyler ruhun istediği şeylerdir ve ruh da Allah’ın bir parçasıdır. Buradaki tüm amaç, bağlantıdan kalbe gelen bu ilhamı Dünya üzerinde gerçekleştirmektir.“Bizler, ruhsal deneyim yaşayan insanlar değiliz, bizler insani deneyim yaşayan ruhsal varlıklarız.” Pierre Teilhard de Chardin, Bu harikulade ifade edilmiş esas gerçekliğimizdir 🙂 Şimdi kalpten istediğimiz her şey bize verilir dediğim zaman kabul olmayan duaların aklına gelmiş olabilir ister istemez, ama şimdi bazı dualarınızın neden kabul olmadığını anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Kalpten mi yoksa başka bir kanaldan mı geliyor o istekleriniz bunu ayırt etme gücünüze bağlı olduğunu söylüyorum. Ve yukarıda size kalpten geleni tanıyabileceğiniz Neale Donald Walsch’un kitabında söz ettiği 3 özellikten de bahsetmiştim. Neticede Tekrar söylemek istiyorum; Allah da biz neyi kalpten istiyorsak ona sahip olmamızı ister. Kalben edilen tüm dualar mutlaka ama mutlaka kabul olur! Çünkü matematik çözülmüş olmalı, Kalpten gelen şey Allah’tan gelmiştir.  Ben kararlarımı kalbimle veriyor, zihnimle gerçekleştiriyorum. Olması gerekenin bu olduğuna inanıyorum. Ve Mutlu bir hayat sürmek için bundan daha mükemmel bir yol şimdilik bilmiyorum 🙂

Sevgilerimle

Sen de kalbinin sesine itaat etmenin tadını çıkart ! 😉

Bulunduğum zamanı anlamak üzerine…

mersin sahilTam bir arınmaya başlama ve öze dönme hikayesi. Gerçek bir hikaye…. çünkü kendi hikayem 🙂  Öncelikle, içinde bulunduğumuz zaman üzerine değinmiş ve bende bazı taşların yerine oturmasını sağlamış olan yazının (linki aşağıdadır) sahibine tekrar teşekkürler.

Evet, Tam olarak Kalbimin o Hakikat sesini duymaya başladığımdan beri hayatımda bir çok köklü değişimler gerçekleştirdim. 6 yıllık ilişkim birden bire bir düğümün kendiliğinden çözülmesi gibi çözüldü ve ipler ayrıldı. Ve Ben böyleceAŞK‘ın bizzat kendim olduğunu hissettim. Kendime döndüm içime baktım, inançlarıma, yaşadıklarıma, kendi kendime yaptıklarıma, hastalıklarıma, hislerime baktım tek tek… En çok kalbime kulak verdim. Neticede Hakikaten birini sevmenin ne olduğunu öğrendim, ilk önce ne olmadığını deneyimleyerek elbette… İnandığım düşündüğüm hissettiğim bir çok seyin Zannetmek (öyle sanmak) olduğunu farkettim. Ben zannettiklerimden temizlendikçe hakikatler kendiliğinden yerleşiyor gibiydi bilincime. Yani bir illüzyondan uyanıp gerçeği görmeye başlamak gibi…

İçime yolculuğum devam etti ve oradaki ses bana bu kez (ne cürretle bilinmez) Sen Dünyayı Kurtaracaksın diyordu. ( Arındıkça daha iyiye.. ) Ben Dünyayı Kurtarıcam diye tekrar ettim ben de. O anlarda kalbim çok yoğun bir sevgiyle doluyor ve ben bu duygunun şiddetiyle ağlıyordum. Yani anlayacağınız durup dururken, tam meditasyonla sakinleştik derken, Mutluluk Gözyaşları döküyordum. Sanki o an zaten kurtarmıştım dünyayı ve şükrediyordum 🙂 Allah’ım Teşekkür ederim diyip duruyordum. Sonra bu duyguya hizmet etmek için ne yapabilirim diye düşündüm elbette. neyi aşkla yaparım ben diye sordum. Çünkü aklım karıştığında “Şimdi Sevgi Ne Yapardı?” diye sormayı öğrenmiştim. Cevaplar hızla geliyordu yakalamak ve tutmak gerekiyordu. İlk önce mevcut durumuma baktım elbette. Yaptığım iş beni ve varoluş amacımı yansıtıyor muydu? Yaptığım İş, Bu Dünyaya Verebileceğim En İyi Şey Miydi? Yaptığım işten haz alıyor muydum? Absolutely Not !Kesinlikle Hayır ! Öyleyse 1 sn daha orada durmamın hiç bir mantıklı açıklaması olamazdı (ne maaşı, ne sigortası, ne sabitliği, ne statüsü)… Tüm samimiyetimle hissediyordum, Ne gözümde, ne de gönlümde bunların hiç birinin bir değeri kalmamıştı. Bana ait değildi yaptığım işe ait şeylerin hiç biri ve eğer Ben, Evrene, Kendime Özgü (benim aslıma ait) bireysel katkımı sağlamaya niyet ettiysem -ki öyle görünüyordu- o zaman, Sonsuzluğa yansıtmak istediğim resmime uymayan şeyleri yaşamımdan çıkartmalıydım. Ve de Öyle Yaptım ! 🙂 Mevcut işimden istifa ederek ayrıldım. Siz adım atmadan, ayağınızın altında yer belirmez. Hadi bir cesaret. Yürümek istediğiniz yola çıkın ! Yolun olmadığını düşünüyorsanız bile ! Çünkü siz çok garanticisiniz, cesaretiniz yok ve Eğer adım atmaktan korkuyorsanız ne Allah’a (İlahi Düzenin Akışına, Evrene), ne de Kendinize inancınız ve güveniniz yok demektir. Siz adım atmadan önce yani daha evrene o soruyu sormadan, cevap bekliyorsunuz ama yaşamınız boyunca, sormadığınız hiç bir soruya yanıt almayacaksınız! Bu, benim Hayatımda aldığım 2. en muhteşem karardı 🙂

(Arınmışlığın Böylesi…) Şimdi 4 haftadır Evdeyim evet… ve bu sürede Zihnimin beni hiç rahat bırakmadığı doğrudur. Bu yazıda okuduğuma göre rahat bırakmayan ego imiş. Alışık değilmiş durmaya. Ben de 2 gün önce bir arkadaşıma şöyle söylemiştim. “İşten çıkmış olmaktan mutluyum. Kafama hiç bir şey takmıyorum. Ve tam da bu halim, beni huzursuz ediyor. Huzursuz olduğum için kendi kendime sorumluluklar yaratıyorum, o sorumlulukları da sırf bişiy yapıyor olmak için, bu huzursuzluğu gidermek için, yarattığımdan,yani içimden geldiği için değil de, kı*ımdan uydurduğum için, gerçekleştirmek istemiyordum ve tabi ki hiç birini gerçekleştiremiyorum. Sonuçta da yine hem kendime Sorumluluk yaratıp, hem de onu da Gerçekleştiremeyince, yine kendi kendime kızıyorum. Böyle saçma bir ruh halindeyim” demiştim. Saçma olmadığını bu güzel yazıyı okuyunca öğrendim. Taşlar havada birbirlerine çarpar vaziyette dururken şimdi hepsi yerli yerine oturdu. Doğal bir süreçteyim. Ve dikkat etmem gereken tek şey Negatif düşünce spiraline girmemekmiş ki ara ara sürekli giriyordum. Ve Dilek sakin ol diyip kendimi çıkartıyordum. Veya hemen hoop bir meditasyonla yine kendime geliyordum. Aslında bu yazıyla da 10 dk. nefes ve 20 dk. dengelemeden kalktıktan sonra karşılaştım. Niyetime uygun deneyimler yasasına BAYILIYORUM ! 🙂

Bunlar aşağıda linkini belirttiğim yazıyı okuyunca aklıma gelenler. İçinde bulunduğum zamanı ve neden böyle hissettiğimi anlamama yardımcı oldu. Sizlere de farklı konulardan dokunup, hayatınızda kafanızı karıştıran, anlamlandıramadığınız şeyleri daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir diye düşündüm.

neşe zamanıBenim için Zaman, Tanrısal Boyutumla ilişkimi sıkı tutuma zamanı.. ( Zevkle ! ) Öğrendiklerimi teker teker deneyimleme zamanı 🙂
Huzurlu bir zihinden büyük fikirler doğarmış. Şimdi durmak ve bu arınmışlığın keyfini çıkartmak zamanı ! Fikirler ve Deneyimler Konusunda Tatilyada geziyor gibiyim 🙂 , Etrafımdaki Her şey beni çocuk gibi Heycanlandırıyor. Çünkü artık Bilmekten veya İnanmaktan çok ötedeyim… artık Yaşıyorum !

İlham Kaynağı Link:(http://moralev.com/2015/04/07/bulundugumuz-zaman-uzerine-dusunceler-3-peki-degisim-nasil-bedenlenecek/)