Kalbinin sesini dinlemenin önemi hakkında belki farkındalığını birazcık daha artırabilmek niyetiyle yazıyorum… Kalbinin sesi ne ola?
Yaşamın boyunca senin en sadık ve en bilge rehberin. İster dinle ister dinleme! . diyip yazıyı sona erdirmek vardı :! Şaka, şaka.. Ama emin ol artık, onu dinle saygı duy ve güven ki o böyledir. Sadıktır çünkü her zaman oradadır, ta ki sen onu susturana kadar. İkinci özelliği ise o, her zaman Senin ve Bütünün en yüksek hayrı için işler. Tanrı’nın bize, bizi dünyaya gönderirken teslim ettiği en kıymetli araç-gereçlerden biridir bence. 🙂 Özlerimizin içine yerleştirmiş ve biz İnsanları onunla beraber Dünya gezegenine göndermiştir. Ve üçüncüsü, Evet, Kalbin sesi bilgedir, çünkü o aynı zamanda ‘Ruh’un ‘Sesi’dir. Senin ruhun ise Allah’ın bir parçası olduğu için (Secde Suresi 9. ayet ) Evrenin tüm bilgisini içinde barındırmaktadır, ihtiyacın olan her ama her şeyi nasıl elde edebileceğinin yolu ondadır, ihtiyacın olan bütün çözümler ondadır. Sadece kalpten sorman ve cevabı işitmeye hazır olman gerekir. Bazıları cevapları işitmeye hazır değildir. Bazıları ise kalpten sormazlar. Zihinleriyle, egolarıyla sorarlar ve aldıkları yanıtlardan tatmin olamazlar..
“Bir insanın hayatı boyunca gerçekleştirdiği tüm seçimleri tüm davranışları ve düşünceleri yalnızca iki temel duygudan biriyle motive edilir; Sevgi ya da Korku. Gerçekte yalnızca iki duygu vardır. Her insan düşüncesi, her insan davranışı ya sevgiden ya da korkudan kaynaklanır. Tüm diğer düşünce ve duygular bu iki temel duygunun değişik versiyonlarıdır.” Dolayısıyla, yaşamın boyunca aldığın ve alacağın Tüm kararlar seni yalnızca iki tane yoldan birine götürecektir; Dirençsiz yol, (kısa, kendiliğinden, ilahi düzenle uyum içinde akışta olduğunu hissettiğin), ya da Dirençli yol (işlerin bir türlü yolunda gitmediği, işte bu ! diye heyecanlanamadığın, talihsizliklerin veya mutsuzluğun peşini bir türlü bırakmadığı) Bu nedenle bir durup düşünebilir misin, seni yaşamın boyunca yönlendiren o itici güç Tanrı’nın sana direkt gönderdiği ilham mıydı, sana ait olan kalp sesin miydi? Yoksa toplumsal bilincin kalıplarına hapsolmuş bir zihnin korkusu mu? Şimdi birkaç saniye durup hayatını gözden geçirmeni istiyorum. Okuduğun okuldaki bölüm hep okumayı istediğin bölüm mü? Üniversitelerdeki bütün bölümleri tek tek getir aklına ve bunlardan istediğini okuman mümkün olsaydı, yine de şu an okuduğun bölümü mü seçerdin? Şu anda yaptığın işin mesela; Akşam mesai bittiğinde işinle ilgili bir şeyler okumaya, araştırmaya devam ediyor musun? Ben bu işi nasıl daha iyi yapabilirim diye düşünerek o alanda kendini geliştirmekten zevk alıyor musun? Her gün yapmakta olduğun işi, güzel varoluşunun amacını gerçekleştirmek olarak görebiliyor ve böyle olduğu için her sabah mutlulukla uyanıyor musun? Sana verilen bu yaşam süresini, aldığın her nefesi layıkıyla değerlendirdiğine emin misin? Sana bir şey diyim mi; Life is too short for the Wrong Job! J Ve eşin; Onunla egolarını tatmin etmek, yalnız kalmamak, çevrene, arkadaşlarına karşı bir duruş kazanmak için beraber olmadığına emin misin? Veya sevgi açlığını giderdiği için onunla birlikte olmadığına ? Onu yargısız, koşulsuz ve en önemlisi karşılıksız sevdiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilir misin? Eğer sana sevgi göstermese, sana maddi manevi hiçbir şey vermese, yine de onu aynı aşkla sevmeye devam edebilir ve böyle hissettiğin için mutlu olabilir misin?
Eğer en az birine verdiğin cevap evetse, hadi yine iyisin ! ama eğer hayırsa, üzülerek söylüyorum ki zihninin hapishanesindeki gardiyanların yönlendirdiği bir hayatı yaşıyorsun, kendi hayatını değil ! İyi haber ise şu ki; o hapishanenin duvarlarını (çocukluğundan beri öğretilen ve benimsenen düşünce kalıpları) da, başına diktiğin gardiyanları da (toplumsal yargılar) sen bizzat kendin oralara yerleştirdiğin için onları def edecek yok edecek ve zihnini sınırsız potansiyeline kavuşturacak olan da sensin! O kadar değerli ve o kadar yeteneklisin ki anlatamam ! Eğer Sen sana ait olan o az dirençli yolda olmayı istiyorsan, lütfen sevgiyi seç ! Kalbinin sesi senin en değerli Rehberindir ! Ona kulak ver, ona güven ve teslim ol, O çıkışı biliyor !
—————————
Bir de size bir şey daha anlatacağım; Kalbinizin sesinin aslında doğadaki hayvanların iç güdüleri gibi olduğunu biliyor muydunuz? Bunu hayal edince benim hep mutluluktan gözlerim dolar. Çünkü her yeni doğan insanın kirlenmeden ömrünün sonuna kadar kalbini takip ettiğini hayal eder ve dünyanın çok daha renkli çok daha çeşitli ve buna rağmen çok çok daha uyumlu bir yer olduğunu görürüm. Tıpkı doğadaki gibi. Doğada hiç kimse o gün yapacağı şeyleri zorla yapmıyordur. Zorla uçan bir kuş zorla bu kadar hızlı koşan çita olduğunu sanmıyorum 😀 Hepsi Tamamen özgür iradesiyle seçtiği şeylerle meşguldür, Her hayvan doğadaki kendi görevinin farkındadır ve yeteneklerine hakimdir ve o iş onun doğasında olduğu için yaptığı işte harikalar yaratıyordur. Akşam eve geldiğinde yorgun değildir, hala ailesi ile paylaşabileceği neşesi vardır. Enerjisi çekilmemiştir, kafası karışmamıştır aksine onun enerjisi her zaman yüksektir. Sanırım kapitalizmin sonunu getirecek olan İnsanların kalplerinin seslerine kulak vermesi olacak ! Şahsen ben inanıyorum, belki 1000 yıl sonra ama olacak olan bu ! Çünkü şu an varolan düzen, doğamıza aykırı. Ama emin olun ki Doğa her zaman kazanır. Zaman hiç problem değil 😉
Bu düşünceye Kuran’daki Arı ayetini de okuyunca iyice ikna olmuştum. Size de bahsedeceğim. Ayette Allahın arılara vahiy ettiğini ve arıların da bu sayede bal ürettiğini yazar.(Nahl 68.) Ve bütün canlılar der Allahı tesbih etmektedir. 🙂 Bu muazzam ! Bu harika ! bir duygu ! Doğaya bir baksanıza? Tüm bu zeka tüm bu ilham tüm bu beceri tüm bu yeteneklerinin farkındalık nereden geliyor o hayvanlara? Zihinleri temiz olmasın sakın ? 😉 A evet onlar saçma sapan şeylerle meşgul etmiyorlar zihinlerini, ve üstelik yapılan deneyler onların da öğrenebildiğini gösteriyor öyle değil mi? Biz İnsanız ! Hem doğadaki gibi zihnimizi temiz tutup kendimize kendi doğamızı tanıma fırsatı versek, yeteneklerimizin farkına varsak hem de bunu önce kendi huzurumuz ve sonra tüm insanlığın hayrı için kullansak dünya cennetten başka ne olurdu ? Neden yapamadık ? Bana sorarsanız çok zaman kaybettik her defasında kalbimizin sesini dinlemeyip zihnimizle hareket ederek ve her defasında uzun yolu seçerek. Çok ama çok zaman kaybettik ama sindire sindire öğreniyoruz demek J Olmayanı deneyimleyerek ne olması gerektiğine doğru alınan bir yol olsa gerek bu !
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. (Nahl 68.)
Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü, uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bu olayda aklını kullananlar için örnekler vardır. (Nahl 69.)
Bu ayette “Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollardan yürü” dediğini yeni okudum ve kalbim hop etti. İşte bu size bahsettiğim o sevgiyle kabul edilen, Dirençsiz yol. Gerçekten sevildiğimi hissediyorum. Sizce Allah hayvanlarala olan ilişkisini bize neden anlatmış olmalı neden bu ilişkiden bir örnek almamızı istemiş olmalı ? Ve bunu direkt dile getirmiş, üstelik düşünenler için bu olayda çok büyük ibretler vardır demiş. Vahiy yani İlham yalnızca Peygamberlere gönderilen bir şey değildir demiş, arılara, sivrisineklere de gönderildiğini ısrarla anlatmış ve aslında HEPİMİZE bu ilhamı gönderiyor olduğunu göstermek istemiştir. Sizi bilmem ama ben şahsen bütün bu ayetleri kendi üzerime alıyorum ve Şahsen Rabbimin bana kolaylaştırdığı yolda yürümeyi sevgiyle tercih ediyorum.
Bahsini geçirdiğim ayetlerin tamamı, merak edenler için;
Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya toplar Allah şüphesiz her şeye Kadir’dir. (Bakara 148.)
Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey, O’nu tesbih ederek, O’nun noksan sıfatlardan uzak olduğunu hatırlatmaktadır. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, . Ne var ki siz, onların tesbihini/ bu hatırlatmasını anlayamıyorsunuz. O, yumuşak davranandır; bağışlayıcıdır. (İsra 44.)
Kuran’da bir de Kalbinin sesini işitebilmen için insanlara tavsiye edilen bir yöntem olan Namazdan bahsetmek istiyorum. Ben Kuran’da her okuduğumda secde etmenin Allah ile bağlantıya geçmek olduğunu görüyorum. Bu konuyu cidden araştırma gereği duydum ve Kuran’da secde etmenin geçtiği bütün ayetleri tek tek inceledim. Sonuç olarak secde etmek derken hiçbir şekilde alnını yere değdirmekle ilgili bir anlama rastlayamadım. Zaten alnını yere değdirmek ve bu sayede boyun eğmek nasıl bir güzellik getirebilir ki İnsanın ruhuna ? Alnını yere koymak ibadetinin nasıl bir anlamı olabilir?? Bizim Allah ile iletişimimiz zaten gönülden değil midir? Zaten gönülden onun yüceliğine iman etmiş değil miyiz? Tüm yüce İslam aleminin izniyle !? Düşünen bir Mümin olarak bunları sorduğum doğrudur ve Kimsenin dikkatini çekmemiş şu ayete dikkatinizi çekiyorum :
“Ve hatırlayın demiştik ki: “ Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin.”” Bakara 58
Bu ayeti okuduğumda secde etmek derken ne demek istendiği çok temiz bir şekilde netleşmişti kafamda. “Secde Etmek” eyleminin, huşu içinde Allah ile bağlantıya geçmekten başka hiçbir şey olmadığı, en az, bir kapıdan içeriye yalnızca yürüyerek girilebileceği kadar netti !
Meleklerin de bize secde ettiklerini ve yalnızca iblisin secde etmediğini de biliyorsundur (Bakara 34). Sizce bu ayette melekler dizlerinin üstüne çöküp alınlarını yere mi koymuşturlar 😀 böyle düşünmek çok komik geliyor bana (böyle düşünenler kusuruma bakmasın) Fakat bu düşünce yalnızca İnsan’ın sınırlı düşüncesinin bir ürünü. Melekleri insanlaştırmak, onlara el ayak baş falan vermek ve eğildiklerini hayal etmek… Melekler ışık varlıklarıdır onlar eğilip bükülmezler veya ellerinde kitaplara falan ihtiyaçları yoktur. Bunlar bizim özelliklerimizdir. İnsanoğlunun yaptığı en büyük hata da zaten bu Allah’ı da, Melekleri de insanlaştırma çabalarıdır. Bunun nedeni aklı böyle düşündüğünde bu görünmeyen varlıkları daha kolay kabul edebiliyor olmasıdır. Fakat hakikatler böyle değildir. Bu konuda daha sonra daha açıklayıcı bir yazı yazabilirim şimdilik namaz kılmakla ilgili bir detay olarak belirtilen secde etmenin aslında ne demek olduğunu açıklayarak bu insana benzetme konusunu burada bırakıyorum.
Evet Namaz kılmak, secde etmek tamamıyla bir tefekkür halidir. Tefekkürden kastım da zihni susturup kalbin sesini sonuna kadar açmak… Ve dolayısıyla tefekkür etmek hiç de sanıldığı gibi hareket ederek konuşmak değil, sadece susmak ve bağlantıya geçmektir. Sence de böylesi, ibadeti daha anlamlı kılmıyor mu? Gerçek şudur ki Cennetin kapısı dile getirdiklerinle değil, yüreğinde hissettiklerinle açılır. Ve evet, Tefekkür eşittir Meditasyondur. Hah şimdi bazı sesleri duyuyorum ki Meditasyondur dendiğinde “tövbe haşa” diyorlar ama Tefekkür dendiğinde “ha o olabilir” diyorlar. Müslüman neden kendine yararlı olacak şeylerin özüne bakmaktan bu kadar uzak, bu kadar imaj düşkünüdür bilinmez. (pek de ilgilenilmez aslında tarafımca 😀 ) Namaz kılmak=Meditasyon dur kardeşim ! Meditasyon aynen namazda yapıldığı gibi zihni susturup ruh ile bağlantıya geçme eylemidir. Bu, bu kadar basittir ve basit olduğu kadar da önemli. Kuran’da namaz kılmakla insanlara alışkanlık haline getirmeleri istenen şey Ruh ile, Kendi kalpleri ile sürekli bağlantıda olmalarıdır. Çünkü bu, kendi isteğin ve bilincinle sana seni hediye edecek olan tek eylemdir! Kalbinin (Ruhunun) sesini ancak ve ancak zihnini susturduğun zaman duyabileceğin için…
Peki bunu istiyor musun ? Namaz kılmaya zorla gidenlerden bahseder mesela Kuran’da şahsen ben de meditasyon yapmaktan, 10 dk. nefes egzersizi yapmaktan, hayatını güzelleştireceğini bildiği halde kendiyle kalmaktan ve kendi kararlarını uygulamaktan uzak duran insanlar tanıdım.
Zihnin sesini işitmek kolaydır. Zor olan Ruhun sesini işitmektir. Hele zihni susturmak, yani o ilk adımı atmaya niyet etmek hakikaten hepsinden zordur. Seni bir sakince oturup da zihnini susturman için teşvik edecek şey senin kendine, özüne dönme isteğin, hatta cesaretindir. Cesaret dememin nedeni, birçok insan gerçekten özüyle konuşmaktan, kalbinin sesini duymaktan, o sesin sonu mutluluğa çıkan yolu o insana göstermesinden, bayaa bildiğin mutlu olmaktan korkmasıdır. Dünya’da olan bitene, kendi hayatına şöyle bir uzaktan bakmak ve aman ola ki bambaşka bir gerçeklik görme korkusudur bu. Gerçekler acıdır, haksızlar diyemem 🙂 Ve Gerçekleri görmeye başladığınızda, bu zamana kadar nasıl bir yanılsamanın içinde yaşadığınızı fark edersiniz. Hayatınızın nasıl toplumsal yargılar tarafından yönlendirildiğini, bir türlü kendi doğanız nasılsa aslında öyle olamadığınızı gördüğünüzde bu sizi biraz rahatsız edebilir, haklısınız. Ama KİM, ömrünün sonuna kadar bir yanılsama içinde ve nedenini bir türlü anlayamadığı (ki bu kesinlikle içsesin, kalp sesinin bastırılması nedeniyle oluşan) eksikliğin (boşluğun) verdiği huzursuzlukla yaşamak ister ki???? Kendinden uzak bir yaşam ancak –mış gibi bir yaşam olur, yaşamak yerine yaşıyor-muş gibi taklit yapmaktan memnunsan kulaklarını kalbinin sesine tıkamaya devam et kardeşim.
Eğer özünle tanışmak, ruhunla yeniden bağlantı kurmak, içindeki o biricik, sana özgü yaratıcı potansiyelini keşfetmek ve şu ana kadar, yani tüm yaşamın boyunca sahip olduğun algını biraz DEĞİŞTİRMEK ve böylelikle yaşamına IŞIK katmak istiyorsan Meditasyon yapar ve odağını Kalbinin sesine açarsın.
Meditasyonu, mutlu olmaya cesaret edenler yapar.
Kalbinin sesini, mutlu olmaya cesaret edenler dinler.
Bu işin matematiği bu kadar basit! 2×2=4 Ne var ki ben mutlu bir yaşamı kendine layık görenlere hitap ediyorum, diğerleri içinse en azından bunun farkında olmalarını sağlıyorum.
Herkes kendi için neyin iyi olacağını düşünüp öyle adım atar değil mi? Ve işte sen bu soruyu sorduğunda kalbin sana ihtiyacın olan cevabı verir. Ama işte burda önemli olan gelen ses kalbinin mi yoksa zihninin mi sesidir, bunu ayırt edebiliyor musun ? Ruhunuzun sesini duyduğunuzda onu şu özelliklerinden tanırsınız:
1.si O, sizin hayalini kurarken inanılmaz derecede haz aldığınız düşüncedir. En geniş ve ferah düşünceniz
2.si Onu düşündüğünüz anda kalbinizde bir ışık bir ateş yanıyormuş gibi hissedersiniz. Ben çok sonra bunun içimdeki sevginin yoğunlaşmış hali olduğunu öğrenmiştim. O en safve güzel duygularınızı harekete geçirendir.
3.sü Onu çok net ve emin şekilde dile getirirsiniz. Acaba, Olsa iyi olur vesaire demezsiniz. Diyemezsiniz. O en net sözünüzdür.
İşte bütün bunlar aynı anda olduğunda Tanrı size bir şeyler ilham etmiş siz de onu duymuşsunuz demektir. İşte yaşamın hazzı da bana göre burdadır. O’nunla hep bağlantıda olabilmek
Ve bundan sonra Zihninin seni yönlendirmesine izin vermemelisin, Zihnini sana hizmet etmesi için kullanmalısın. Seni yönlendirmesine izin vereceğin tek şey Kalbinin Sesi olmalıdır. Sana sahip olduğun bir Rehberden haber veriyorum. Sadece biraz daha önem ver ona, ve bırak kontrolü o ele geçirsin. Onun hayatını güzelleştirmesine izin ver. Sana mutluluk ve huzur getirmesine izin ver. O, Tanrı’nın sana ulaştırmaya çalıştığı sesidir, Sen onu ne kadar kulak ardı edersen o kadar uzatırsın yolunu ve gerçekten mutsuz ve huzursuz bir yaşamın içinde her gün şikayet ederek dönüp durursun. Bu nedenle Kalpten gelen hiçbir yönlendirmeyi kulak ardı etmemeli, korkmamalı veya çok mantıksız deyip kaçmamalı, onu sevgiyle benimsemeli ve gerçekleştirmeye çalışmalısın. Böyle yapmalısın ki varlığının esas amacını kavrayabil ve sana verilen bu güzel yaşamda o amacı deneyimle.
Ve bir de ne var biliyor musun, Allah bizim kalben istediğimiz şeye sahip olmamızı ister. Çünkü dediğim gibi kalbimizin istediği şeyler ruhun istediği şeylerdir ve ruh da Allah’ın bir parçasıdır. Buradaki tüm amaç, bağlantıdan kalbe gelen bu ilhamı Dünya üzerinde gerçekleştirmektir.“Bizler, ruhsal deneyim yaşayan insanlar değiliz, bizler insani deneyim yaşayan ruhsal varlıklarız.” Pierre Teilhard de Chardin, Bu harikulade ifade edilmiş esas gerçekliğimizdir 🙂 Şimdi kalpten istediğimiz her şey bize verilir dediğim zaman kabul olmayan duaların aklına gelmiş olabilir ister istemez, ama şimdi bazı dualarınızın neden kabul olmadığını anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Kalpten mi yoksa başka bir kanaldan mı geliyor o istekleriniz bunu ayırt etme gücünüze bağlı olduğunu söylüyorum. Ve yukarıda size kalpten geleni tanıyabileceğiniz Neale Donald Walsch’un kitabında söz ettiği 3 özellikten de bahsetmiştim. Neticede Tekrar söylemek istiyorum; Allah da biz neyi kalpten istiyorsak ona sahip olmamızı ister. Kalben edilen tüm dualar mutlaka ama mutlaka kabul olur! Çünkü matematik çözülmüş olmalı, Kalpten gelen şey Allah’tan gelmiştir. Ben kararlarımı kalbimle veriyor, zihnimle gerçekleştiriyorum. Olması gerekenin bu olduğuna inanıyorum. Ve Mutlu bir hayat sürmek için bundan daha mükemmel bir yol şimdilik bilmiyorum 🙂
Sevgilerimle
Sen de kalbinin sesine itaat etmenin tadını çıkart ! 😉