Kalbinin Sesi ?..

Kalbinin sesini dinlemenin önemi hakkında belki farkındalığını birazcık daha artırabilmek niyetiyle yazıyorum… Kalbinin sesi ne ola?

Yaşamın boyunca senin en sadık ve en bilge rehberin. İster dinle ister dinleme! . diyip yazıyı sona erdirmek vardı :! Şaka, şaka.. Ama emin ol artık, onu dinle saygı duy ve güven ki o böyledir. Sadıktır çünkü her zaman oradadır, ta ki sen onu susturana kadar. İkinci özelliği ise o, her zaman Senin ve Bütünün en yüksek hayrı için işler. Tanrı’nın bize, bizi dünyaya gönderirken teslim ettiği en kıymetli araç-gereçlerden biridir bence. 🙂 Özlerimizin içine yerleştirmiş ve biz İnsanları onunla beraber Dünya gezegenine göndermiştir. Ve üçüncüsü, Evet, Kalbin sesi bilgedir, çünkü o aynı zamanda ‘Ruh’un ‘Sesi’dir. Senin ruhun ise Allah’ın bir parçası olduğu için (Secde Suresi 9. ayet ) Evrenin tüm bilgisini içinde barındırmaktadır, ihtiyacın olan her ama her şeyi nasıl elde edebileceğinin yolu ondadır, ihtiyacın olan bütün çözümler ondadır. Sadece kalpten sorman ve cevabı işitmeye hazır olman gerekir. Bazıları cevapları işitmeye hazır değildir. Bazıları ise kalpten sormazlar. Zihinleriyle, egolarıyla sorarlar ve aldıkları yanıtlardan tatmin olamazlar..

“Bir insanın hayatı boyunca gerçekleştirdiği tüm seçimleri tüm davranışları ve düşünceleri yalnızca iki temel duygudan biriyle motive edilir; Sevgi ya da Korku. Gerçekte yalnızca iki duygu vardır. Her insan düşüncesi, her insan davranışı ya sevgiden ya da korkudan kaynaklanır. Tüm diğer düşünce ve duygular bu iki temel duygunun değişik versiyonlarıdır.” Dolayısıyla, yaşamın boyunca aldığın ve alacağın Tüm kararlar seni yalnızca iki tane yoldan birine götürecektir; Dirençsiz yol, (kısa, kendiliğinden, ilahi düzenle uyum içinde akışta olduğunu hissettiğin), ya da Dirençli yol (işlerin bir türlü yolunda gitmediği, işte bu ! diye heyecanlanamadığın, talihsizliklerin veya mutsuzluğun peşini bir türlü bırakmadığı) Bu nedenle bir durup düşünebilir misin, seni yaşamın boyunca yönlendiren o itici güç Tanrı’nın sana direkt gönderdiği ilham mıydı, sana ait olan kalp sesin miydi? Yoksa toplumsal bilincin kalıplarına hapsolmuş bir zihnin korkusu mu? Şimdi birkaç saniye durup hayatını gözden geçirmeni istiyorum. Okuduğun okuldaki bölüm hep okumayı istediğin bölüm mü? Üniversitelerdeki bütün bölümleri tek tek getir aklına ve bunlardan istediğini okuman mümkün olsaydı, yine de şu an okuduğun bölümü mü seçerdin? Şu anda yaptığın işin mesela; Akşam mesai bittiğinde işinle ilgili bir şeyler okumaya, araştırmaya devam ediyor musun? Ben bu işi nasıl daha iyi yapabilirim diye düşünerek o alanda kendini geliştirmekten zevk alıyor musun? Her gün yapmakta olduğun işi, güzel varoluşunun amacını gerçekleştirmek olarak görebiliyor ve böyle olduğu için her sabah mutlulukla uyanıyor musun? Sana verilen bu yaşam süresini, aldığın her nefesi layıkıyla değerlendirdiğine emin misin? Sana bir şey diyim mi; Life is too short for the Wrong Job!  J  Ve eşin; Onunla egolarını tatmin etmek, yalnız kalmamak, çevrene, arkadaşlarına karşı bir duruş kazanmak için beraber olmadığına emin misin? Veya sevgi açlığını giderdiği için onunla birlikte olmadığına ? Onu yargısız, koşulsuz ve en önemlisi karşılıksız sevdiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilir misin? Eğer sana sevgi göstermese, sana maddi manevi hiçbir şey vermese, yine de onu aynı aşkla sevmeye devam edebilir ve böyle hissettiğin için mutlu olabilir misin?

Eğer en az birine verdiğin cevap evetse, hadi yine iyisin ! ama eğer hayırsa, üzülerek söylüyorum ki zihninin hapishanesindeki gardiyanların yönlendirdiği bir hayatı yaşıyorsun, kendi hayatını değil ! İyi haber ise şu ki; o hapishanenin duvarlarını (çocukluğundan beri öğretilen ve benimsenen düşünce kalıpları) da, başına diktiğin gardiyanları da (toplumsal yargılar) sen bizzat kendin oralara yerleştirdiğin için onları def edecek yok edecek ve zihnini sınırsız potansiyeline kavuşturacak olan da sensin! O kadar değerli ve o kadar yeteneklisin ki anlatamam ! Eğer Sen sana ait olan o az dirençli yolda olmayı istiyorsan, lütfen sevgiyi seç ! Kalbinin sesi senin en değerli Rehberindir ! Ona kulak ver, ona güven ve teslim ol, O çıkışı biliyor !

—————————

cheetahBir de size bir şey daha anlatacağım; Kalbinizin sesinin aslında doğadaki hayvanların iç güdüleri gibi olduğunu biliyor muydunuz? Bunu hayal edince benim hep mutluluktan gözlerim dolar. Çünkü her yeni doğan insanın kirlenmeden ömrünün sonuna kadar kalbini takip ettiğini hayal eder ve dünyanın çok daha renkli çok daha çeşitli ve buna rağmen çok çok daha uyumlu bir yer olduğunu görürüm. Tıpkı doğadaki gibi. Doğada hiç kimse o gün yapacağı şeyleri zorla yapmıyordur. Zorla uçan bir kuş zorla bu kadar hızlı koşan çita olduğunu sanmıyorum 😀 Hepsi Tamamen özgür iradesiyle seçtiği şeylerle meşguldür, Her hayvan doğadaki kendi görevinin farkındadır ve yeteneklerine hakimdir ve o iş onun doğasında olduğu için yaptığı işte harikalar yaratıyordur. Akşam eve geldiğinde yorgun değildir, hala ailesi ile paylaşabileceği neşesi vardır. Enerjisi çekilmemiştir, kafası karışmamıştır aksine onun enerjisi her zaman yüksektir. Sanırım kapitalizmin sonunu getirecek olan İnsanların kalplerinin seslerine kulak vermesi olacak ! Şahsen ben inanıyorum, belki 1000 yıl sonra ama olacak olan bu ! Çünkü şu an varolan düzen, doğamıza aykırı. Ama emin olun ki Doğa her zaman kazanır. Zaman hiç problem değil 😉

arı çiçek 2Bu düşünceye Kuran’daki Arı ayetini de okuyunca iyice ikna olmuştum. Size de bahsedeceğim. Ayette Allahın arılara vahiy ettiğini ve arıların da bu sayede bal ürettiğini yazar.(Nahl 68.) Ve bütün canlılar der Allahı tesbih etmektedir. 🙂 Bu muazzam ! Bu harika ! bir duygu ! Doğaya bir baksanıza?  Tüm bu zeka tüm bu ilham tüm bu beceri tüm bu yeteneklerinin farkındalık nereden geliyor o hayvanlara? Zihinleri temiz olmasın sakın ? 😉 A evet onlar saçma sapan şeylerle meşgul etmiyorlar zihinlerini, ve üstelik yapılan deneyler onların da öğrenebildiğini gösteriyor öyle değil mi? Biz İnsanız ! Hem doğadaki gibi zihnimizi temiz tutup kendimize kendi doğamızı tanıma fırsatı versek, yeteneklerimizin farkına varsak hem de bunu önce kendi huzurumuz ve sonra  tüm insanlığın hayrı için kullansak dünya cennetten başka ne olurdu ? Neden yapamadık ? Bana sorarsanız çok zaman kaybettik her defasında kalbimizin sesini dinlemeyip zihnimizle hareket ederek ve her defasında uzun yolu seçerek. Çok ama çok zaman kaybettik ama sindire sindire öğreniyoruz demek J Olmayanı deneyimleyerek ne olması gerektiğine doğru alınan bir yol olsa gerek bu !

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. (Nahl 68.)

Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü, uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bu olayda aklını kullananlar için örnekler vardır. (Nahl 69.)

Bu ayette “Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollardan yürü” dediğini yeni okudum ve kalbim hop etti. İşte bu size bahsettiğim o sevgiyle kabul edilen, Dirençsiz yol. Gerçekten sevildiğimi hissediyorum. Sizce Allah hayvanlarala olan ilişkisini bize neden anlatmış olmalı neden bu ilişkiden bir örnek almamızı istemiş olmalı ? Ve bunu direkt dile getirmiş, üstelik düşünenler için bu olayda çok büyük ibretler vardır demiş. Vahiy yani İlham yalnızca Peygamberlere gönderilen bir şey değildir demiş, arılara, sivrisineklere de gönderildiğini ısrarla anlatmış ve aslında HEPİMİZE bu ilhamı gönderiyor olduğunu göstermek istemiştir. Sizi bilmem ama ben şahsen bütün bu ayetleri kendi üzerime alıyorum ve Şahsen Rabbimin bana kolaylaştırdığı yolda yürümeyi sevgiyle tercih ediyorum.

Bahsini geçirdiğim ayetlerin tamamı, merak edenler için;

Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya toplar Allah şüphesiz her şeye Kadir’dir. (Bakara 148.)

Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey, O’nu tesbih ederek, O’nun noksan sıfatlardan uzak olduğunu hatırlatmaktadır. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, . Ne var ki siz, onların tesbihini/ bu hatırlatmasını anlayamıyorsunuz. O, yumuşak davranandır; bağışlayıcıdır. (İsra 44.)

Kuran’da bir de Kalbinin sesini işitebilmen için insanlara tavsiye edilen bir yöntem olan Namazdan bahsetmek istiyorum. Ben Kuran’da her okuduğumda secde etmenin Allah ile bağlantıya geçmek olduğunu görüyorum. Bu konuyu cidden araştırma gereği duydum ve Kuran’da secde etmenin geçtiği bütün ayetleri tek tek inceledim. Sonuç olarak secde etmek derken hiçbir şekilde alnını yere değdirmekle ilgili bir anlama rastlayamadım. Zaten alnını yere değdirmek ve bu sayede boyun eğmek nasıl bir güzellik getirebilir ki İnsanın ruhuna ? Alnını yere koymak ibadetinin nasıl bir anlamı olabilir?? Bizim Allah ile iletişimimiz zaten gönülden değil midir? Zaten gönülden onun yüceliğine iman etmiş değil miyiz? Tüm yüce İslam aleminin izniyle !? Düşünen bir Mümin olarak bunları sorduğum doğrudur ve Kimsenin dikkatini çekmemiş şu ayete dikkatinizi çekiyorum :

“Ve hatırlayın demiştik ki: “ Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin.”” Bakara 58

Bu ayeti okuduğumda secde etmek derken ne demek istendiği çok temiz bir şekilde netleşmişti kafamda. “Secde Etmek” eyleminin, huşu içinde Allah ile bağlantıya geçmekten başka hiçbir şey olmadığı, en az, bir kapıdan içeriye yalnızca yürüyerek girilebileceği kadar netti !

Meleklerin de bize secde ettiklerini ve yalnızca iblisin secde etmediğini de biliyorsundur (Bakara 34). Sizce bu ayette melekler dizlerinin üstüne çöküp alınlarını yere mi koymuşturlar 😀 böyle düşünmek çok komik geliyor bana (böyle düşünenler kusuruma bakmasın) Fakat bu düşünce yalnızca İnsan’ın sınırlı düşüncesinin bir ürünü. Melekleri insanlaştırmak, onlara el ayak baş falan vermek ve eğildiklerini hayal etmek… Melekler ışık varlıklarıdır onlar eğilip bükülmezler veya ellerinde kitaplara falan ihtiyaçları yoktur. Bunlar bizim özelliklerimizdir. İnsanoğlunun yaptığı en büyük hata da zaten bu Allah’ı da, Melekleri de insanlaştırma çabalarıdır. Bunun nedeni aklı böyle düşündüğünde bu görünmeyen varlıkları daha kolay kabul edebiliyor olmasıdır. Fakat hakikatler böyle değildir. Bu konuda daha sonra daha açıklayıcı bir yazı yazabilirim şimdilik namaz kılmakla ilgili bir detay olarak belirtilen secde etmenin aslında ne demek olduğunu açıklayarak bu insana benzetme konusunu burada bırakıyorum.

Evet Namaz kılmak, secde etmek tamamıyla bir tefekkür halidir. Tefekkürden kastım da zihni susturup kalbin sesini sonuna kadar açmak… Ve dolayısıyla tefekkür etmek hiç de sanıldığı gibi hareket ederek konuşmak değil, sadece susmak ve bağlantıya geçmektir. Sence de böylesi, ibadeti daha anlamlı kılmıyor mu? Gerçek şudur ki Cennetin kapısı dile getirdiklerinle değil, yüreğinde hissettiklerinle açılır. Ve evet, Tefekkür eşittir Meditasyondur.  Hah şimdi bazı sesleri duyuyorum ki Meditasyondur dendiğinde “tövbe haşa” diyorlar ama Tefekkür dendiğinde “ha o olabilir” diyorlar. Müslüman neden kendine yararlı olacak şeylerin özüne bakmaktan bu kadar uzak, bu kadar imaj düşkünüdür bilinmez. (pek de ilgilenilmez aslında tarafımca 😀 ) Namaz kılmak=Meditasyon dur kardeşim ! Meditasyon aynen namazda yapıldığı gibi zihni susturup ruh ile bağlantıya geçme eylemidir. Bu, bu kadar basittir ve basit olduğu kadar da önemli. Kuran’da namaz kılmakla insanlara alışkanlık haline getirmeleri istenen şey Ruh ile, Kendi kalpleri ile sürekli bağlantıda olmalarıdır. Çünkü bu, kendi isteğin ve bilincinle sana seni hediye edecek olan tek eylemdir! Kalbinin (Ruhunun) sesini ancak ve ancak zihnini susturduğun zaman duyabileceğin için…

meditation1

Peki bunu istiyor musun ? Namaz kılmaya zorla gidenlerden bahseder mesela Kuran’da şahsen ben de meditasyon yapmaktan, 10 dk. nefes egzersizi yapmaktan, hayatını güzelleştireceğini bildiği halde kendiyle kalmaktan ve kendi kararlarını uygulamaktan uzak duran insanlar tanıdım.

Zihnin sesini işitmek kolaydır. Zor olan Ruhun sesini işitmektir. Hele zihni susturmak, yani o ilk adımı atmaya niyet etmek hakikaten hepsinden zordur. Seni bir sakince oturup da zihnini susturman için teşvik edecek şey senin kendine, özüne dönme isteğin, hatta cesaretindir. Cesaret dememin nedeni, birçok insan gerçekten özüyle konuşmaktan, kalbinin sesini duymaktan, o sesin sonu mutluluğa çıkan yolu o insana göstermesinden, bayaa bildiğin mutlu olmaktan korkmasıdır. Dünya’da olan bitene, kendi hayatına şöyle bir uzaktan bakmak ve aman ola ki bambaşka bir gerçeklik görme korkusudur bu. Gerçekler acıdır, haksızlar diyemem 🙂 Ve Gerçekleri görmeye başladığınızda, bu zamana kadar nasıl bir yanılsamanın içinde yaşadığınızı fark edersiniz. Hayatınızın nasıl toplumsal yargılar tarafından yönlendirildiğini, bir türlü kendi doğanız nasılsa aslında öyle olamadığınızı gördüğünüzde bu sizi biraz rahatsız edebilir, haklısınız. Ama KİM, ömrünün sonuna kadar bir yanılsama içinde ve nedenini bir türlü anlayamadığı (ki bu kesinlikle içsesin, kalp sesinin bastırılması nedeniyle oluşan) eksikliğin (boşluğun) verdiği huzursuzlukla yaşamak ister ki???? Kendinden uzak bir yaşam ancak –mış gibi bir yaşam olur, yaşamak yerine yaşıyor-muş gibi taklit yapmaktan memnunsan kulaklarını kalbinin sesine tıkamaya devam et kardeşim.

Eğer özünle tanışmak, ruhunla yeniden bağlantı kurmak, içindeki o biricik, sana özgü yaratıcı potansiyelini keşfetmek ve şu ana kadar, yani tüm yaşamın boyunca sahip olduğun algını biraz DEĞİŞTİRMEK ve böylelikle yaşamına IŞIK katmak istiyorsan Meditasyon yapar ve odağını Kalbinin sesine açarsın.
Meditasyonu, mutlu olmaya cesaret edenler yapar.

Kalbinin sesini, mutlu olmaya cesaret edenler dinler.

Bu işin matematiği bu kadar basit! 2×2=4 Ne var ki ben mutlu bir yaşamı kendine layık görenlere hitap ediyorum, diğerleri içinse en azından bunun farkında olmalarını sağlıyorum.

Herkes kendi için neyin iyi olacağını düşünüp öyle adım atar değil mi? Ve işte sen bu soruyu sorduğunda kalbin sana ihtiyacın olan cevabı verir. Ama işte burda önemli olan gelen ses kalbinin mi yoksa zihninin mi sesidir, bunu ayırt edebiliyor musun ? Ruhunuzun sesini duyduğunuzda onu şu özelliklerinden tanırsınız:

1.si O, sizin hayalini kurarken inanılmaz derecede haz aldığınız düşüncedir. En geniş ve ferah düşünceniz

2.si Onu düşündüğünüz anda kalbinizde bir ışık bir ateş yanıyormuş gibi hissedersiniz. Ben çok sonra bunun içimdeki sevginin yoğunlaşmış hali olduğunu öğrenmiştim. O en safve güzel duygularınızı harekete geçirendir.

3.sü Onu çok net ve emin şekilde dile getirirsiniz. Acaba, Olsa iyi olur vesaire demezsiniz. Diyemezsiniz. O en net sözünüzdür.

İşte bütün bunlar aynı anda olduğunda Tanrı size bir şeyler ilham etmiş siz de onu duymuşsunuz demektir. İşte yaşamın hazzı da bana göre burdadır. O’nunla hep bağlantıda olabilmek

Ve bundan sonra Zihninin seni yönlendirmesine izin vermemelisin, Zihnini sana hizmet etmesi için kullanmalısın. Seni yönlendirmesine izin vereceğin tek şey Kalbinin Sesi olmalıdır. Sana sahip olduğun bir Rehberden haber veriyorum. Sadece biraz daha önem ver ona, ve bırak kontrolü o ele geçirsin. Onun hayatını güzelleştirmesine izin ver. Sana mutluluk ve huzur getirmesine izin ver.   O, Tanrı’nın sana ulaştırmaya çalıştığı sesidir, Sen onu ne kadar kulak ardı edersen o kadar uzatırsın yolunu ve gerçekten mutsuz ve huzursuz bir yaşamın içinde her gün şikayet ederek dönüp durursun. Bu nedenle Kalpten gelen hiçbir yönlendirmeyi kulak ardı etmemeli, korkmamalı veya çok mantıksız deyip kaçmamalı, onu sevgiyle benimsemeli ve gerçekleştirmeye çalışmalısın. Böyle yapmalısın ki varlığının esas amacını kavrayabil ve sana verilen bu güzel yaşamda o amacı deneyimle.

Ve bir de ne var biliyor musun, Allah bizim kalben istediğimiz şeye sahip olmamızı ister. Çünkü dediğim gibi kalbimizin istediği şeyler ruhun istediği şeylerdir ve ruh da Allah’ın bir parçasıdır. Buradaki tüm amaç, bağlantıdan kalbe gelen bu ilhamı Dünya üzerinde gerçekleştirmektir.“Bizler, ruhsal deneyim yaşayan insanlar değiliz, bizler insani deneyim yaşayan ruhsal varlıklarız.” Pierre Teilhard de Chardin, Bu harikulade ifade edilmiş esas gerçekliğimizdir 🙂 Şimdi kalpten istediğimiz her şey bize verilir dediğim zaman kabul olmayan duaların aklına gelmiş olabilir ister istemez, ama şimdi bazı dualarınızın neden kabul olmadığını anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Kalpten mi yoksa başka bir kanaldan mı geliyor o istekleriniz bunu ayırt etme gücünüze bağlı olduğunu söylüyorum. Ve yukarıda size kalpten geleni tanıyabileceğiniz Neale Donald Walsch’un kitabında söz ettiği 3 özellikten de bahsetmiştim. Neticede Tekrar söylemek istiyorum; Allah da biz neyi kalpten istiyorsak ona sahip olmamızı ister. Kalben edilen tüm dualar mutlaka ama mutlaka kabul olur! Çünkü matematik çözülmüş olmalı, Kalpten gelen şey Allah’tan gelmiştir.  Ben kararlarımı kalbimle veriyor, zihnimle gerçekleştiriyorum. Olması gerekenin bu olduğuna inanıyorum. Ve Mutlu bir hayat sürmek için bundan daha mükemmel bir yol şimdilik bilmiyorum 🙂

Sevgilerimle

Sen de kalbinin sesine itaat etmenin tadını çıkart ! 😉

Bulunduğum zamanı anlamak üzerine…

mersin sahilTam bir arınmaya başlama ve öze dönme hikayesi. Gerçek bir hikaye…. çünkü kendi hikayem 🙂  Öncelikle, içinde bulunduğumuz zaman üzerine değinmiş ve bende bazı taşların yerine oturmasını sağlamış olan yazının (linki aşağıdadır) sahibine tekrar teşekkürler.

Evet, Tam olarak Kalbimin o Hakikat sesini duymaya başladığımdan beri hayatımda bir çok köklü değişimler gerçekleştirdim. 6 yıllık ilişkim birden bire bir düğümün kendiliğinden çözülmesi gibi çözüldü ve ipler ayrıldı. Ve Ben böyleceAŞK‘ın bizzat kendim olduğunu hissettim. Kendime döndüm içime baktım, inançlarıma, yaşadıklarıma, kendi kendime yaptıklarıma, hastalıklarıma, hislerime baktım tek tek… En çok kalbime kulak verdim. Neticede Hakikaten birini sevmenin ne olduğunu öğrendim, ilk önce ne olmadığını deneyimleyerek elbette… İnandığım düşündüğüm hissettiğim bir çok seyin Zannetmek (öyle sanmak) olduğunu farkettim. Ben zannettiklerimden temizlendikçe hakikatler kendiliğinden yerleşiyor gibiydi bilincime. Yani bir illüzyondan uyanıp gerçeği görmeye başlamak gibi…

İçime yolculuğum devam etti ve oradaki ses bana bu kez (ne cürretle bilinmez) Sen Dünyayı Kurtaracaksın diyordu. ( Arındıkça daha iyiye.. ) Ben Dünyayı Kurtarıcam diye tekrar ettim ben de. O anlarda kalbim çok yoğun bir sevgiyle doluyor ve ben bu duygunun şiddetiyle ağlıyordum. Yani anlayacağınız durup dururken, tam meditasyonla sakinleştik derken, Mutluluk Gözyaşları döküyordum. Sanki o an zaten kurtarmıştım dünyayı ve şükrediyordum 🙂 Allah’ım Teşekkür ederim diyip duruyordum. Sonra bu duyguya hizmet etmek için ne yapabilirim diye düşündüm elbette. neyi aşkla yaparım ben diye sordum. Çünkü aklım karıştığında “Şimdi Sevgi Ne Yapardı?” diye sormayı öğrenmiştim. Cevaplar hızla geliyordu yakalamak ve tutmak gerekiyordu. İlk önce mevcut durumuma baktım elbette. Yaptığım iş beni ve varoluş amacımı yansıtıyor muydu? Yaptığım İş, Bu Dünyaya Verebileceğim En İyi Şey Miydi? Yaptığım işten haz alıyor muydum? Absolutely Not !Kesinlikle Hayır ! Öyleyse 1 sn daha orada durmamın hiç bir mantıklı açıklaması olamazdı (ne maaşı, ne sigortası, ne sabitliği, ne statüsü)… Tüm samimiyetimle hissediyordum, Ne gözümde, ne de gönlümde bunların hiç birinin bir değeri kalmamıştı. Bana ait değildi yaptığım işe ait şeylerin hiç biri ve eğer Ben, Evrene, Kendime Özgü (benim aslıma ait) bireysel katkımı sağlamaya niyet ettiysem -ki öyle görünüyordu- o zaman, Sonsuzluğa yansıtmak istediğim resmime uymayan şeyleri yaşamımdan çıkartmalıydım. Ve de Öyle Yaptım ! 🙂 Mevcut işimden istifa ederek ayrıldım. Siz adım atmadan, ayağınızın altında yer belirmez. Hadi bir cesaret. Yürümek istediğiniz yola çıkın ! Yolun olmadığını düşünüyorsanız bile ! Çünkü siz çok garanticisiniz, cesaretiniz yok ve Eğer adım atmaktan korkuyorsanız ne Allah’a (İlahi Düzenin Akışına, Evrene), ne de Kendinize inancınız ve güveniniz yok demektir. Siz adım atmadan önce yani daha evrene o soruyu sormadan, cevap bekliyorsunuz ama yaşamınız boyunca, sormadığınız hiç bir soruya yanıt almayacaksınız! Bu, benim Hayatımda aldığım 2. en muhteşem karardı 🙂

(Arınmışlığın Böylesi…) Şimdi 4 haftadır Evdeyim evet… ve bu sürede Zihnimin beni hiç rahat bırakmadığı doğrudur. Bu yazıda okuduğuma göre rahat bırakmayan ego imiş. Alışık değilmiş durmaya. Ben de 2 gün önce bir arkadaşıma şöyle söylemiştim. “İşten çıkmış olmaktan mutluyum. Kafama hiç bir şey takmıyorum. Ve tam da bu halim, beni huzursuz ediyor. Huzursuz olduğum için kendi kendime sorumluluklar yaratıyorum, o sorumlulukları da sırf bişiy yapıyor olmak için, bu huzursuzluğu gidermek için, yarattığımdan,yani içimden geldiği için değil de, kı*ımdan uydurduğum için, gerçekleştirmek istemiyordum ve tabi ki hiç birini gerçekleştiremiyorum. Sonuçta da yine hem kendime Sorumluluk yaratıp, hem de onu da Gerçekleştiremeyince, yine kendi kendime kızıyorum. Böyle saçma bir ruh halindeyim” demiştim. Saçma olmadığını bu güzel yazıyı okuyunca öğrendim. Taşlar havada birbirlerine çarpar vaziyette dururken şimdi hepsi yerli yerine oturdu. Doğal bir süreçteyim. Ve dikkat etmem gereken tek şey Negatif düşünce spiraline girmemekmiş ki ara ara sürekli giriyordum. Ve Dilek sakin ol diyip kendimi çıkartıyordum. Veya hemen hoop bir meditasyonla yine kendime geliyordum. Aslında bu yazıyla da 10 dk. nefes ve 20 dk. dengelemeden kalktıktan sonra karşılaştım. Niyetime uygun deneyimler yasasına BAYILIYORUM ! 🙂

Bunlar aşağıda linkini belirttiğim yazıyı okuyunca aklıma gelenler. İçinde bulunduğum zamanı ve neden böyle hissettiğimi anlamama yardımcı oldu. Sizlere de farklı konulardan dokunup, hayatınızda kafanızı karıştıran, anlamlandıramadığınız şeyleri daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir diye düşündüm.

neşe zamanıBenim için Zaman, Tanrısal Boyutumla ilişkimi sıkı tutuma zamanı.. ( Zevkle ! ) Öğrendiklerimi teker teker deneyimleme zamanı 🙂
Huzurlu bir zihinden büyük fikirler doğarmış. Şimdi durmak ve bu arınmışlığın keyfini çıkartmak zamanı ! Fikirler ve Deneyimler Konusunda Tatilyada geziyor gibiyim 🙂 , Etrafımdaki Her şey beni çocuk gibi Heycanlandırıyor. Çünkü artık Bilmekten veya İnanmaktan çok ötedeyim… artık Yaşıyorum !

İlham Kaynağı Link:(http://moralev.com/2015/04/07/bulundugumuz-zaman-uzerine-dusunceler-3-peki-degisim-nasil-bedenlenecek/)

Benim ruhsal ve psikolojik tedaviden anladığım…

Bir insanı ruhsal açıdan iyileştirebilmek için, ona “Reiki” veya “Chi” enerjileri ile şifa terapisi yapmak hiç bir zaman tek başına yeterli değildir. Enerji çalışması ile o anda birikmiş blokajları temizleyebilirsiniz ancak bu akışkanlığın, temizliğin kalıcı olmasını istiyorsanız o blokajı oluşturan asıl sebebi de ortadan kaldırmanız şarttır.  Bu asıl sebep nedir? Cevap çok basit, duygularınızın, tepkilerinizin ardında yatan devamlı düşünce sisteminiz, onun da arkasındaki bilinçaltınızdaki kök inançlarınız…

Tam bir şifa vermek için kişinin kök inançlarını ve dolayısıyla sahip olduğu o devamlı bakış açısını değiştirmek gerekmekte. Bu yeni bir hayat yaratmanın birinci ve temel adımıdır… Evet bakış açısı, yani evreni, hayatı, ticareti, siyaseti, ilişkilerimizi, başımıza gelen olayları algılayış biçimimiz ve bizde uyandırdıkları hisler… Bakış açımızda bizi sürekli rahatsız ettiğini düşündüğümüz ve artık had safhaya gelmiş bir problem bazen tek bir derin nefesle, bazen bir kaç gün üst üste yapılan 10 dk.lık bir meditasyon tekniğiyle, bazen 3,4 seanslık konuşma ile bazen yıllar sonra kendiliğinden değişir ve iyileşir. Aslında önemli olan onun yanlış olduğunu farketme anı ve değiştirme isteğidir.

“No problem can be solved from the same level of consciousness that created it.”                                                                                                      “Hiç bir problem, onu yaratan aynı zihin yapısı ile çözülemez”                                                                                    A. Einstein

Bu çok basit değil mi? Peki bu zihin yapısı (algı) nerede nasıl şekillenmiştir? Bilinçli zihnin henüz oluşmadığı ve yaşanan duyulan görülen her şeyin bilinçaltında direkt doğru olarak kabul edildiği 0-6 yaş dönemi olabilir mi? Veya atalarınızdan edindiğiniz inançlar…

Bu nedenle psikolojik problemlerde önemli olan derine inmektir. Theta Healing yönteminde buna kök inanç kazma çalışması yapılarak ulaşılır örneğin. Yani, ilk önce karşı tarafın problemini en iyi şekilde dinlemek ve anlayabilmek, Daha sonra da kişinin, olayın içinde olduğu için, göremediği sorunun o bahsettiğimiz kaynağını keşfetmek ve karşı tarafta da bu kaynağa dair bir farkındalık kazandırmak ve ardından buna yönelik çözümü sunmak bana göre “İnsan”ın hayatında alacağı en harika hizmettir.

Gördüğüm kadarıyla insanların psikolojik problem olarak gördüğü ve anlattığı olaylar tamamen ve sadece, daha önceden yaşanan ancak üzeri bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde örtülmüş, derin ve köklü izler bırakmış ilk olayın sancılarıyla oluşmuş yeni bir olay oluyor. Bu Problem diye anlatılan şey temel oluşturan o ilk problemi Hatırlatma amaçlı bir tiyatro gösterisinden başka bir şey değil.  Çok basit ve genel bir örnekle; çocukken sevgisiz bir aile ortamında büyüyen bi kız çocuğunun, gençlik yaşlarında (18-25 diyelim) sevgiyi sürekli dışarıda araması ve kurduğu ilişkilerde bağımlılık, aşırı sevgi gösterme ve negatif bir durumda kolayca çöküşe gitmesini gösterebiliriz. Bu kişi daha sonra sevilmeme korkusu, yalnız kalma korkusu, eksiklik giderme, ruhsal tatmin temelli davranışlarının sonucu olarak yeniden öz saygısını ve öz güvenini yitirmesine neden olan olaylar yaratacaktır. Eksiklik temelli davranış eksikliği doğurur. Böyle bir durumda çözüm kızın birlikte olmak istediği o yakışıklı, karizmatik çocuğunun kıza ilgi göstermesi ve çıkma teklif etmesi elbette değildir 🙂 Bu, o kız için olsa olsa, “bak aslında ihtiyacın olan bu değil” mesajlı bir deneyim olacaktır. Sonuç olarak, esas oğlanımız esas kızımızdan vazgeçtiği anda kız ruhsal çöküntüye girecek ve az önce bahsettiğim gibi psikolojik probleminin bu ilişki olduğunu anlatacaktır. Ancak anlaşıldığı gibi temelde sorun, daha çocukluk dönemine dayanmaktadır. Bu durumda, Kızın ihtiyacı olan tek ve temel şey, sahip olduğu sevgi açlığına ÖNCE KENDİNİ SEVmesi anlatılarak son vermektir. Yani sevgiyi dışarda aramadan önce önce kendi varlılığının değerini hissetmesi ve kendiyle barışması tavsiye edilmelidir. Başkalarının onu sevmesine dair ihtiyacına bir son verip önce kendi kendini sevme ihiyacını gidermesi öğütlenmelidir. Bu şekilde ilişkileri daha sağlıklı ve sağlam olacaktır. (her iki taraf için de) 🙂

Yaşasın, genç bir kızın hayatını daha kurtardık ! 🙂 Aslında KENDİNİ SEVMEK Tüm İlişkilerin Hayatını Kurtaracak bir Olgunluk Seviyesidir, En Temel Doyumdur. 

Kendinizi sevmediğiniz sürece atacağınız her adım (iş, aşk, arkadaşlıklar, sağlık, seyahat) bir türlü sizi tatmin etmeyecek, hep eksik kalacak ve eninde sonunda bir değersizlik hissi ile başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Çok net ! 😀

Sevmek konusuna girmişken, bu konuda Sistem şöyle işler; Kimi kendinizden çok severseniz Allah onu sizden alır, Çünkü siz Allah’ın ruhundan bir parçayı taşıyorsunuzdur. Ve bu parça bölündükçe azalan veya güçsüzleşen bir şey olabilir mi, elbette değil. Böyleyse siz bir bütün olarak Allah’ın kendisinden bir parçasınız. Böyle bir varlık olduğunuzu bilip de kendinizi sevmemek hem kendinize hem de Allah’a ve İlahi düzene karşı bir hayli haksızlık olur. Merak etmeyin günah değil, çünkü zaten hepimiz bunlar için buradayız, sadece KİM olduğunuzu hakikaten hatırlayın, buna göre davranın ve şükredin istedim.

“Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Çok az şükrediyorsunuz!”

                                                                SECDE SURESİ 9.Ayet

Bunun bilincine varmak, bunu hissetmek gerçekten huzur vericidir.

Asıl konumuza geri dönecek olursak da gayet açıkca anladığınız gibi, Canınızı sıkan HER ama HER KONUDA kesin olarak ya düşünce yapınızda, ya bilinçaltınızda ya da sınırlandırılmış bakış açınızda (algınızda) bir bozukluk vardır. Dahası değil. Ve düşüncenizi değiştirdiğinizde, YAŞAMINIZ DEĞİŞİR!

Tıpkı Mahatma Gandhi’nin söylediği gibi;

“Sözlerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür;
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür;
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.”                                                                                                                                      Gandhi

Sevgilerimle
dilekcantimur@gmail.com

Theta Healing seansı veya Meditasyonlu bireysel seans almak isterseniz tıklayın…